Yazıların hemen hemen hepsinde ortak sorun olarak ortaya konan, her seferinde, nasıl geçmiş bir düşünürü yeniden bugüne getirebiliriz sorusu yatmaktadır. Eski düşünürlerin bugünkü düşünce dünyasına katkılarını ele almaktadır. Genelde, onların yapmış olduğu yaklaşımları bu yazılar tekrar etmektedir. Ama bu tekrar hareketi, yeniden kendi şartlarının tekilliği içinde bir düşünürü, bugün bizim tekilliğimizde, yeniden düşünmenin gerekli olup olmadığı sorusu üzerine sürüklenip bu konu etrafında dönmektedir. Ama bu tekrar, her seferinde olduğu gibi, tekilliğini yeniden ortaya çıkaran bir yeniden yapma hareketini içerdiğini söylemek doğru olacaktır. Yeniden yapma demek ne demek olabilir? Tekrar bir kopya mıdır? Eğer bir kopya olarak düşünülürse, burada bir sorun vardır; çünkü her tekrar bir başka bağlamda başka yeniliklere açılmaktadır. Dolayısıyla, tekrar bir farktır. Kopya bile bir farktır. Çünkü hiçbir kopya mükemmel olarak ilk örneğe benzeyemez.
Felsefe Yazıları’nda Ali Akay, hep tekrar edilegelen özellikle Spinoza, Marx, Foucault, Deleuze ve Kafka gibi isimleri bugüne getirmekte, yeni bir okumaya tâbi kılmaktadır.
- Yazar: Ali Akay
- Kitabın Başlığı: Felsefe Yazıları
- Yayına Hazırlayan: Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 238; Felsefe Dizisi - 67
- Basım Bilgileri: 1. Basım / Ağustos 2019
- Sayfa Sayısı: 148
- ISBN: 978-605-2133-79-8
- Boyutları: 13,5 x 21
Önsöz
Fenomenoloji ve Ontoloji
Foucault ve Karşı-Tarih
“Tesirli Gerçeklik” ve Genel “Gerçeklik”: Anlam Ontolojisine Doğru
Spinoza’nın Mantosu
Marx’ın Bugünü veya Bugün Marx
19. Yüzyılda “Ceza Toplumu” ve Aydınlanma Reformları
Kafka’nın Atletleri
Kendi Dilinde Yabancı Gibi Yazmak
Faşist
Yaşamdan Nasıl Uzaklaşılabilir?
Önsöz
Bu yazılar son dönemde yazdığım ve konuştuğum yazılardan bir
derleme olarak okuyucuya sunulmaktadır. Yazıların hemen hemen hepsinde ortak
sorun olarak ortaya konan, her seferinde, nasıl geçmişteki bir düşünürü yeniden
bugüne getirebiliriz sorusu yatmaktadır. Yazılar eski düşünürlerin bugünkü
düşünce dünyasına katkılarını ele almaktadır. Genelde, onların yapmış olduğu
yaklaşımları buradaki çalışmalar tekrar etmektedir. Ama bu tekrar hareketi, bu
anlamda, her seferinde yeniden kendi şartlarının tekilliği içinde bir düşünürü,
bugün bizim tekilliğimizde, yeniden düşünmenin gerekli olup olmadığı sorusu
üzerine yoğunlaşıp bu konu etrafında dönmektedir. Ben bu tekrarların
gerekliliği üzerine düşünmekteyim. Ama bu tekrar, her seferinde olduğu gibi,
tekilliğini yeniden ortaya çıkaran bir yeniden yapma hareketini
içerdiğini söylemek doğru olacaktır. Yeniden yapma demek ne demek olabilir?
Tekrar bir kopya mıdır? Eğer bir kopya olarak düşünülürse, burada bir sorun
vardır; çünkü her tekrar bir başka bağlamda başka yeniliklere açılmaktadır.
Dolayısıyla tekrar bir farktır. Kopya bile bir farktır. Çünkü hiçbir kopya
mükemmel olarak ilk örneğe benzeyemez. Zaten bu da önemli değildir; tekrar her
zaman olmasa bile sıklıkla yeniden yapma hareketinin bir tekilliğini
içinde barındırmaktadır.
Bir köken düşüncesi söz konusuysa tekrarlar
içinde, tekrar etme hareketi bizi kökenin gerçekliğinden uzaklaştırıp, yeni
ikinci bir köken fikrine doğru sürükler. Köken ve ikinci köken fikri,
Deleuze’ün 1950’li yıllara ait metinlerinden biri olan ve David Lapoujade tarafından
hazırlanan Issız Ada kitabının ilk makalesinde görünmektedir. Issız
Ada ilk köken değil, ama ikinci kökendir. Tufan mitolojisinde olduğu gibi
ikinci bir yaratılma hikâyesidir. Tufanla dağ, suların altında kalmıştır;
tufanla oluşan ve arda kalan tek kara parçasıdır, o halde dağın tepesi artık
bir adadır; ama sular çekildiğinde ada gibi duran kara birdenbire bize bir dağ
olarak geri dönmektedir. Dağ ile ada gibi kıta adaları ve Okyanus adaları
birbirlerinden farklıdır; bunlar hem köken hem de türev adaları olarak
ayrılırlar. Okyanus adaları köken adaları gibi durmaktayken köken adalarına
karşın türev adaları olan kıta adaları (Avrasya, Amerika) ikinci yaratının
(kökenin) yapılabileceği coğrafi alanlardır. Zaten Robinson hikâyesinde
olduğu gibi önce bir kişi sonra iki kişi ile başlayan hareketle, ıssız adalarda
yaşayan halklar adayı işgal etmektedirler (mülkiyet hakkı ve insan egosunun
faydacılığı üzerine kurulu bir kapitalizm). Denizlerin nomosu ve toprağın
nomosu arasındaki Schmittçi bir fark birbirlerinden ayrılır, gerçi bunlar
zamansal olarak da bazen aynı zamanlara aittirler; ama coğrafyaları ve
rejimleri farklıdır. Hukuk farkı: doğal hukuk ve pozitif hukuk. Keşiflerle
bulunan kıta adaları ile Avrupa ile Asya kıta adaları olarak Avrasya aynı
tarihlere ait olmuşlar ama aynı hukuka sahip olmamışlardır. Biri Ortaçağ
Avrupa Katolik Hukukunu oluşturmuşken, diğeri yeni bir kıta olarak Avrupa
hukukundan Papalık tarafından “dostluk hattı” ötesi olarak ayrılmıştır.
Papalığın verdiği kararname ile burası doğal hukuk yasalarında olduğu gibi,
herkesin herkesle eşit olduğu bir duruma tekabül ederek, hukuki olarak serbest
bir alan oluşturmuştur: Dostluk sınırının ötesi özgürlük alanıdır; yani Katolik
kanunlarına bağlı değildir. Herkes herkese istediğini yapabilir. Hiçbir hukuki
statüsü olmayan korsanların kanunları geçerlidir burada. Bir anlamda, bu
yeniden oluşturulan hukukun ardında Anglosakson denizlerinin egemenliği ile
birlikte liberalizm ortaya çıkmakta değil midir? Bireyin total özgürlüğü fikri
buralardan gelmekte değil midir? Doğa hukuku ile özgürlük burada birleşmekte
gibidir. En azından Carl Schmitt’in 1950 yılında Köln’de yayımlanan Toprağın
Nomos’u adlı kitabında, bu fikri bize verebilecek veriler mevcuttur
sanırım. En azından bu şekilde okunacağı ima edilmemiş olsa da bu okumayı
yapabiliriz diye düşünüyorum. Liberalizmin özel mülkiyet ve birey/ego üzerine
kurulu anlayışı özgürlük alanı olarak hukuksuzluğun alanı olarak durmaktadır;
çünkü kanunlar birçok filozofun yerinde bir şekilde ileri sürmüş olduğu gibi ya
ilk şiddettir ya da baskı kurma ögesi olarak insanların üzerinde bir baskı
kurar.
Bu kitaptaki felsefe alanını ilgilendiren bu
yazılar çeşitli yerlerde yapılmış konuşmalar, bazı kitapların tanıtımı ve
önsözler olarak yazılmış veya konuşulmuşlardır. Umarım bunları yan yana
getirdiğim zaman tekrarların bugün ne anlamda yeniden ele alınabileceği üzerine
bu önsözde yazdıklarımın arka planı ortaya çıkabilmiştir. Beni teşvik eden,
yani önsöz yazmaya veya kolokyumlarda beni konuşmaya çağıran arkadaşlarımın
çağrıları sayesinde bu yazılar ortaya çıkmıştır. Bana bu fırsatı veren
arkadaşlarıma teşekkür borçluyum. Genelde önsözlerde yapıldığı gibi, her bir
dostunun ismini yazanların geleneğine göre davranmayıp, burada hepsini ayrı
ayrı isimlerini yazmıyorum. Ama hepsine tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Sonuçta bizi bu ortama çağıranların sayesinde bu çalışmaları yapmaktayız. Aynı
şekilde bu kitabı yayımlayanların çabaları için, onlara da teşekkür borçluyum.
Ali Akay
Ali Akay
Paris’te 1976-1990 yılları arasında Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1986 yılında “Türklerde Devletçi İktidarın Oluşumu” adlı doktora tezini savundu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji bölümünde öğretim üyesidir. Sergi küratörlüğü yapmaktadır. Sanat, sosyoloji ve çağdaş sanatı birleştiren yazılar ve kitaplar yazmaktadır. Paris VIII, İNHA üniversitelerinde Paris’te, Humboldt Üniversitesi’nde Berlin’de dersler vermiştir. 2017 yılında Columbia Üniversitesi’nde (New York) davetli profesör olarak görev almış, 2018’de Paris’te EAC’de sanat sosyolojisi dersleri vermiştir. Paris Jeu de Paume Müzesi’nde 2009-2010 yılı boyunca seminerler yapmıştır. Toplumbilim (1992- 2011) ve Plato Çağdaş Sanat Dergisi (2005-2007) dergilerinin kurucusudur. Son olarak da Teorik Bakış dergisinin kurucusudur. Yazıları ve ortak yazarlı kitapları birçok dilde yayımlanmıştır.