Felsefeyi akademinin, hayattan soyutlanmış kavramlarının insani pratikleri ve tecrübeleri tam olarak yansıtmayan sınırlı ve dar çerçevesine hapsetmek yerine hayatın tazeliğine ve canlılığına temas eden, evrende bulunan her şeyi tam olarak kuşatan bir genişlikle ele almak gerekir.
Aksi halde, küçük bir çevrenin anlaşılması ve paylaşılması son derece zor akademik ilgilerinin tutsağı olmuş bir düşünce evreni ortaya çıkar ki bu, her türlü entelektüel etkileşimi ve aynı zamanda geniş kitlelerin bu yöndeki ilgilerini dışarıda bırakır. Bunun bir sonucu olarak toplumsal ve bireyler arası çatışma ve gerilim yaratan genel bir basiretsizlik hali olarak karşımızda beliren mevcut durumda, akıldan ve sağduyudan uzak, hayatın ve insani dünyanın temel problemleri üzerinde asgari bir tartışma, konuşma ve en önemlisi düşünme pratiği oluşturamamış bir topluluğun gürültücülüğü ve "idare ediciliği" daha iyi anlaşılır.
Sakin, tutarlı, ölçülü bir biçimde İyi, Güzel, Doğru hakkında yetkin ve upuygun sorular sormanın, varolan her şey hakkında hayattan hiçbir zaman ayrı düşmeyen bir kavramsal zeminde yöntemsel ve sistematik düşünmenin örnekleri ise çok fazla değildir.
T. Mengüşoğlu güncelliğini koruyan bu eseriyle, özellikle Nietzsche ve Scheler'i takip ederek bize, hayatın hem pratik hem de teorik alanlarında yeni ufuklar açan doğru düşünmenin imkânlarıyla ilgili ipuçları veriyor ve felsefenin herkes için ulaşılabilir olduğunu gösteriyor.
- Yazar: Takiyettin Mengüşoğlu
- Kitabın Başlığı: Felsefeye Giriş
- Yayına Hazırlayan: Uluğ Nutku
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 84; Felsefe Dizisi - 24
- Basım Bilgileri: 1. Basım / Ocak 2013 | 4. Basım / Eylül 2021
- Sayfa Sayısı: 389
- ISBN: 978-975-8717-86-6
- Boyutları: 13,5 x 21
Mengüşoğlu Külliyatını Sunuş
İkinci Baskıya Önsöz
I. Çeşitli Felsefe
Disiplinlerinin Fenomenolojik Bir Betimi
II. Bilim Teorisi
Bilimlerin Sınıflandırılması ve Yöntem Problemi
W. Windelband’a Göre Bilimlerin Sınıflandırılması
W. Dilthey’a Göre Bilimlerin Sınıflandırılması
Bilimlerin Ontolojik Sınıflandırılması
III. Bilgi Teorisi
Bilgi Fenomeni
Bilgi
Fenomeninin Betimi
Özne
ve Nesnenin Varlık Karakteri
Özne-Nesne
Bağından Ortaya Çıkan Felsefe Teorileri
Bilgi Aktları
Algı
Aktı
Düşünme
Aktı
Anlama
Aktı
Açıklama
Bilgi Aktlarının Başarısı
Aktların Sağladığı Bilginin Niteliği
Apriori Bilginin Temellendirilmesi
Üzerine Felsefi Görüşler
Ontolojik Görüş Bakımından Apriori,
Aposteriori Bilgi
Bilgi Aktlarının
Nesneye Uygun Gelmesi ya da Gelmemesi (Hakikat-Hata Problemi)
Hakikatin “Bir”liği ve “Mutlak”lığı
Aşkın ve İçkin Hakikat
Bilgi Aktları ile Nesne Arasındaki
Uygunluğun İşareti (Hakikat Ölçütü)
Bilgi-Aktlarının Amacı: Bilgide Araştırma ve İlerleme Problemi
IV. Mantık
Mantığın Araştırma Alanının Sınırlandırılması ve Düşünce ile
Düşünme Arasındaki Bağ
Mantık Üzerine Yanlış Görüşler
Mantığın İlkeleri
Yargının Öğeleri, Yargılardan Çıkarılan Sonuçlar, Kavramlar
V. Ontoloji
Ontolojinin Genel Bir Betimi
Ontolojinin Görevi ve Ontoloji Kavramı
Varlık-Fenomenleri
Ontolojik Tavırla Bilimsel Tavır
Arasındaki İlişki
Ontolojinin Araştırma Alanının Sınırlandırılması
Varlık İlkeleri
Varlık Türlerinin Betimi
Real Varlıkla İdeal Varlığın Veriliş
Tarzları
Varlık-Tarzları/Modaliteleri
Eski ve Yeni Ontoloji
Eski ve Yeni Ontolojinin Kısaca
Karşılaştırılması
Eski Ontoloji ile Mantık Arasındaki İlişki
Yeni ve Eski Ontoloji Arasında Özel Bir
Yer Alan “Öz Ontolojisi”
Varolanı “Varoluş” ve “Hiçlik” Olarak
Gören Metafiziksel Ontoloji
VI. Doğa Felsefesi
Doğa Felsefesinin Doğuşu
Cansız Varlıkla Canlı Varlık Arasındaki Bağ
Doğa Kategorileri
VII. Tarihsel Varlık
Alanının Felsefesi
Tarihsel Varlık Alanı ve İlkeleri
Tarihsel Varlık Alanını Yöneten İlkeler
Zaman Kategorisi
Mekân Kategorisi
Kalıtsal Özellikler Kategorisi
Nedensellik Kategorisi
Karşılıklı Etki Kategorisi
Görüş Tarzı Kategorisi
Eğitim Kategorisi
Gelenek Kategorisi
Değerlerin Belirlenimi
Oluş Kategorisi
VIII. Sanat Felsefesi
Estetik ve Sanat Felsefesi
Bilgi ve Sanat
Çağların Sanat Özellikleri
Sanattaki “İzm”lerin Anlamı
Sanatın Sağladığı Bilgiye Somut, Bilim ve Felsefe Bilgisine Soyut
Denilmesinin Nedeni
Sanattaki Gerçekleştirme İşlevi
Sanatla Hayat Arasındaki Bağ
IX. Dil Felsefesi
Dil Felsefesinin Problem Alanı
Dilin Varlık Yapısı, Dil ile Varlık Dünyası, Dil ile İnsan Başarıları
Arasındaki Bağlar
Bir Olanaklar Alanı Olarak Dil
Dil ile Hayat, Dil ile Öznel Düzlem Arasındaki Bağ
Dilin İnsan için Anlamı
Dil Üzerine Teoriler
X. Felsefi Antropoloji
Felsefi Antropolojinin Problem Alanının Kısa Betimi
Zamanımızdaki Antropolojik Teorilerden Bazıları
Ontolojik Temellerden Kalkan Felsefi Antropoloji
XI. Ethik
Ethiğin Problem Alanı
Ethik Tarihinde Ortaya Atılan Önemli Görüşler
Antropolojik ve Ontolojik Temellere Dayanan Ethik
XII. Hukuk ve Devlet
Felsefesi
Devlet ve Hukuk Felsefesinin Problem ve Fenomen Alanı
Devlet ve Hukuk Fenomenleri Hakkında Ortaya Atılan Kurgusal
Görüşler
Antropolojik-Ontolojik Temellerden Hareket Eden Devlet ve Hukuk
Felsefesi
XIII. Din Felsefesi
Kurgusal Bir Problem Olarak Din
Din Felsefesinin Fenomen ve Problemleri
XIV. Metafizik
Eski Metafizik
Problem Metafiziği
XV. Problem Olarak Felsefe
Tarihi
Tarih
Bilim ve Felsefe Tarihinin Özellikleri
Felsefe Tarihinin Karşılaştığı Güçlükler
Felsefe Tarihinin Doğru Yolda Yürümesine Engel Olan Etkenler
Dizin
Mengüşoğlu Külliyatını Sunuş
Doğu Batı Yayınları’nın
‘Takiyettin Mengüşoğlu Külliyatı’ yayımlama fikrini dostum Taşkın Takış bana
iki yıl önce iletmişti. Hocamın bazı kitaplarının ikinci basımlarını o hayattayken
yayına hazırlamıştım. Sonraki basımları eşi Tomris Mengüşoğlu düzenlemişti.
Şimdiki iş, dil yönünden bir daha gözden geçirme ve ciltleri sıraya koymaktır. Felsefeye
Giriş’i ilk cilt olarak seçtik; çünkü hem öğretimde talep bakımından hem de
felsefeye ilginin gittikçe arttığı toplumumuzda tanıtım bakımından
önceliklidir.
Düzelti
işi bazen yazmaktan zordur. Yazarın üslubunu bozmadan, cümlelerin anlamını
değiştirmeden bu işi yapmak, sanıldığından daha ağır bir sorumluluğu üstlenmeyi
gerektirir. Daha açık kılınması gereken konuları saptamak ve yeniden yazmaktan
çekinmedim. Felsefeye Giriş derslerimde bu kitabı uzun yıllar boyunca
kullandığımdan, kendimi bu tür değişikliğe yetkili sayıyorum.
Ciltleri şöyle sıralamayı
düşünüyoruz:
1. Felsefeye Giriş
2. Kant ve Scheler’de İnsan Problemi
3. Fenomenoloji ve Nicolai Hartmann
4. Felsefi Antropoloji (sonraki baskısı İnsan
Felsefesi başlığındadır; insan felsefesi
kültür tarihini ve insanın doğal evrimini de kapsadığından daha geniş bir
alandır; oysa kitap asıl konu olan ‘insanın varoluş koşulları’nı
incelemektedir).
5. İnsanla Hayvan Arasında Ortaya
Çıkan Zıt Fenomenler (ilk başlığı budur;
sonraki baskısında İnsan ve Hayvan-Dünya ve Çevre başlığındadır; felsefi
antropolojiye hazırlık çalışması olduğundan, ad değişikliğine gerek yoktu;
sonraki baskısında İnsan Felsefesi ile tek cilttedir, ek olarak düşünülmüş; bu
yanlış bir bakışın sonucuydu).
6. Kısa Yazılar/Makaleler (Max Scheler ve Eserleri; Değişmez Değerler-Değişen Davranışlar
ile İ.Ü. Felsefe Bölümü dergisi olan Felsefe Arkivi’nde basılmış makaleler).
7. Husserl ve Scheler’de
Bilebilirliğin Sınırları (Nicolai Hartmann’ın
danışmanlığında Almanca doktora tezi, Berlin 1937. Kitabın çevirisi
yapılmamıştır; çevirmekteyim).
Uluğ Nutku
İkinci Basıma Önsöz
Giriş’in birinci basımı biteli yıllar geçti. Bizim memleketimizde iki
bin basımlı felsefi bir eserin bu kadar çabuk tükenmesi şaşırtıcıdır. Giriş’in
bu ikinci basımında bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu basımı birincisinden
ayırt eden önemli noktalar şunlardır: 1. Bu basım dil bakımından birinciden
farklıdır. Aradan geçen zaman içinde, yazılarımda ve derslerimde kullandığım
dil, bir zorlanma olmadan daha sadeleşti; böylece Giriş’in bu basımının
dili, bugün derslerimde ve yazılarımda kullandığım dile yaklaştırıldı. 2.
İkinci basım için birincisinin metni ele alınarak, üzerinde aylarca çalışıldı;
eski metnin bazı yerleri değiştirildi; bazı yerlerine ekler yapıldı; bazı
yerleri çıkarıldı. 3. Birinci basımda eski Yunan ve Latin dillerinden gelen
kelimeler değişik şekillerde yazılmıştı; örneğin ontoloji, ontologie, antropoloji, antropologie gibi. Şimdi ise yazılışları uluslararasında ortak
olan bu sınırlı sayıdaki kelimelerde, eski dillerin harfleri muhafaza edilmeye
çalışılmıştır.
Bu
kelimelerin okunmasına gelince: En doğrusu onları yazıldıkları gibi okumaktır.
Bir Batı dilini bilmeyen okuyucu için durum açıktır; o, bu kelimeleri
yazıldıkları gibi okuyacaktır. Ama Batı dillerinden birisini bilenler, bu
kelimeleri değişik şekilde okuyabilirler. Bu, artık okuyucunun bildiği dile
göre değişir. Fransızcanın etkisi altında kalanlar, Fransızca; İngilizcenin
etkisi altında kalanlar da İngilizce okuyacaklardır. Ne şekilde okunursa
okunsun, bu terimler Batı dillerinde yazılan herhangi bir sözlükte aranıp
bulunabilecektir. Batı dillerindeki durum da bundan farklı değildir; yani onlar
da bu kelimeleri asıllarından almışlardır. Ancak burada Fransızcanın eski
dillerden aldığı kelimelerin sonuna eklediği “ie”nin “e”si kaldırılmıştır.
Nitekim İngilizler de “ie” ile biten kelimelerin sonuna, “ie” yerine “y”
harfini koymuşlardır. Ancak Almanlar, Fransızcadaki yazılış şeklini olduğu gibi
almışlardır. Demek oluyor ki her ulus, bilim ve felsefede ortak olan bu
kelimeleri kendi dilinin fonetik yapısına göre, yani harflerin fonetik değerine
göre okumaktadır. Bizde çok yerleşmiş olan “loji”lerden psikolojiyi ele alalım:
İngilizcede psikoloji, “psychology” şeklinde yazılır ve “saykoloci” olarak okunur.
Fransızcada ise psychologie olarak yazılır ve bizim dilimizdeki gibi, psikoloji
olarak okunur. Almanlar, Fransızlar gibi yazarlar ve psikologi şeklinde
okurlar. Hepsinde ortak olan yan, eski Yunancanın “logos”undaki “g”nin
kaybolmamasıdır. Bizde Türk alfabesi yapılırken, hiç gerekmediği halde,
Latincedeki “ye” sesi de, “je” olarak Türkçeye alınmıştır. Aslı Türkçe olan
kelimelerde (j) ile yazılan tek bir kelime yoktur; çünkü dilimizde “j” sesi
yoktur. İleride dilcilerimizin bunu düzelteceklerini umuyorum.
Giriş ilk defa çıktığı zaman, onu hemen okuyup bana uzun bir mektup
yazan merhum Avni Başman olmuştur. Avni Başman kitabı beğeniyor; hattâ çok
övücü cümleler yazıyor. Öte yandan da bazı terimleri ve özellikle “loji”leri
eleştiriyor. Hattâ mektubunun bir yerinde septik kelimesini bir basım
hatası olarak görüyor ve şunu yazıyor: “Kitabınızın 80’inci sayfasında alttan
9’uncu satırda “septik” kelimesi skeptik olacaktır sanıyorum. Bir tertip
yanlışı olması icabediyor.” İkinci basımının terminolojisinin yazılışında Avni
Başman’ın tavsiyelerine uyulmuş, eski dillerin harfleri muhafaza edilmiş ve
kitap da kendisine ithaf edilmiştir. Ne yazık ki septik kelimesi gene tertip
yanlışı olarak kalmıştır.
Milli
eğitimimize büyük emekleri geçen bu değerli, bu alçakgönüllü ve çok okuyan
insanı saygı ile anmalıyız. Hele milli eğitim problemlerimizin şimdi içinde
bulunduğu, içinde çırpınıp kaldığı bugünkü kaotik durum göz önünde
bulundurulursa, onun değeri bir kat daha artmakta, kendisini ve çağını
aratmaktadır. Fakat böyle bir arama, ancak onun gibi çalışanların, okuyanların,
milli eğitim problemlerimizi içten benimseyenlerin izinde gidecek insanların
yetişmesini istemektir; yoksa tekler gelip geçicidir; kalıcı olan, yaşamak
isteyen milletlerdir; bunu da ancak milli eğitim sağlayabilir. Her şey onunla
oluyor; yükselme de, batma da; her ikisi orada birleşiyor.
Takiyettin Mengüşoğlu
İstanbul, 21 Aralık 1967
* Hocamın ilk cümlesinde “Giriş’in birinci basımı biteli yıllar geçti” dedikten sonra “bu kadar çabuk tükenmesi şaşırtıcıdır” demesinde hiçbir ironi yoktu. Tersine, bunu felsefenin toplumca benimsenmesinin bir göstergesi saymıştı. Bu durumdan hoşnutluğunu belirtmek istemişti (Uluğ Nutku).
Takiyettin Mengüşoğlu (1908-1984)
Türkiye’de felsefenin kurucu
isimlerindendir. 1928’de Sivas Lisesi’ni bitirdi. Aynı yıl Avrupa’da eğitim göreceklerin
katıldığı sınavda başarılı olarak
Almanya’nın Thüringen şehrindeki
Schulpforta’ya gitti. Bu okul Fichte, Ranke, Nietzsche gibi ünlülerin eğitim aldıkları bir gymnasium –üstlise– idi. Başarısı üzerine Göttingen Üniversitesi’nde doktora çalışması için
Moritz Geiger’e başvurdu.
Fakat Nazi tehlikesi yüzünden Almanya’da kaçmak zorunda kalan Yahudi kökenli
Geiger’in tavsiye mektubuyla Berlin’e, Nicolai Hartmann’ın yanına gitti.
Burada psikolog Prof. Köhler diğer bir
mantıkçı olan
Prof. Maier, kültür felsefecisi Prof. Sprangler’in derslerini takip etti. Yoğunluk olarak Hartmann’ın sahası olan,
mantık, bilgi, teorisi, tarih felsefesi, etik ve doğa felsefesi için felsefe doktorasında gerekli görülen Latince ve Yunancayı öğrendi. Husserl
ve Scheler’de Bilinebilirliğin Sınırları (Über
die Grenzen der Erkennbarkeit bei Husserl
und Scheler) başlıklı tezini
1937’de tamamladı. Aynı yıl Umumi
Felsefe ve Mantık asistanı olarak İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi’ne girdi. 1942’de “Nicolai Hartmann’ın 20. Asır
Felsefesindeki Yeri” yazısı doçentlik tezi olarak kabul edildi. 1953’te
profesör oldu ve Sistematik Felsefe Kürsüsü’nün başına geçti. 1961-62 yıllarında
Almanya’nın Tübingen Üniversitesi’nde misafir profesör
olarak çalıştı. 1968’de kürsüyü Sistematik Felsefe ve Mantık’a çevirdi ve kendine özgü bir insan felsefesi
ve felsefi antropoloji bakış açısını Türkiye’ye kazandırdı.
Doğu Batı
Yayınları’ndaki diğer eserleri: Kant
ve Scheler’de İnsan Problemi (2014), İnsan Felsefesi (2015), Fenomenoloji
ve Nicolai Hartmann (2021). Çevirileri: Kant’ın Felsefesi, Heinz
Heimsoeth (2007), Felsefenin Temel Disiplinleri, Heinz Heimsoeth (2007).