Özelde Batı sanatının kalbi ve mücevher şehri Floransa’yı merkeze alarak İtalya tarihini, genelde ise sadece Rönesans’ın değil, dünya tarihinin en önemli siyaset felsefesi düşünürlerinden Machiavelli’nin kendi dönemine kadar ülkenin siyasi atmosferini ilk elden aktarmasıyla her zaman başucu eserlerden biri olan Floransa Tarihi ilk kez tam metin olarak Türkçede.
Machiavelli’nin özgünlüğü Floransa’yı hem içeriden hem dışarıdan betimlemesidir. Machiavelli’nin bu eseri yazmaktaki amacı soğuk bir Floransa tarihi anlatısı yaratmak değildi. O her eserinde olduğu gibi bu eserinde de salt bir konuya odaklanmamıştır. Eserde rafine bir Floransa tarihi anlatısının yanında cumhuriyet rejimindeki aksaklıklar, İtalya’nın içinde bulunduğu bitmek bilmeyen istikrarsızlık ve bu istikrarsızlığın sebepleri, büyük askerî ve politik başarılar ve utanç verici başarısızlıklar, Papalık kurumunun nasıl güçlendiği ve bu gücün İtalya’yı nasıl kargaşalara sürüklediği çarpıcı bir şekilde anlatılmıştır. Özetle eserin adı her ne kadar Floransa Tarihi olsa da Machiavelli kendi politik düşüncelerini İtalya sahnesindeki durum üzerinden okurlarına sunuyor.
- Yazar: Niccolò Machiavelli
- Kitabın Başlığı: Floransa Tarihi
- İtalyanca Özgün Metin: Istorie Fiorentine
- Çeviren: Ahmet Doğucan Hanegelioğlu [İtalyanca]
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış - Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 380; Tarih Dizisi - 53
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Aralık 2022
- Sayfa Sayısı: 634
- ISBN: 978-625-8123-35-7
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: Benozzo Gozzoli, Magi Şapeli, Floransa.
Önsöz
Kısaltmalar
Çeviri Yöntemi Hakkında
Niccolò Machiavelli Hakkında
Floransa Tarihi veya Tarihleri
Papa Clemens’e Matuf Mektup
Yazarın Önsözü
Birinci Kitap (MS 4. Yüzyıl-1434)
İkinci Kitap (1215-1353)
Üçüncü Kitap (1353-1414)
Dördüncü Kitap (1414-1434)
Beşinci Kitap (1434-1440)
Altıncı Kitap (1440-1463)
Yedinci Kitap (1458-1478)
Sekizinci Kitap (1478-1492)
Kaynakça
Dizin
Yazarın Önsözü
Floransa halkı tarafından içeride ve dışarıda yapılan
işleri yazmaya başladığım zaman niyetim, anlatıma Hıristiyanlık dininin 1434. yılından
başlamaktı. Medici ailesinin, Cosimo ve babası Giovanni’nin maharetiyle Floransa’da herkesten daha
büyük bir otoriteye sahip olmaya başladığı tarih budur. Hem Lionardo d’ Arezzo
ve Messer Poggio’nun, bu iki usta tarihçinin, bu tarihten önce olan biten her şeyi
ayrıntısıyla anlattığını düşünüyordum. Fakat onların izinde, tarihimizin
herkesçe daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, hangi kurgu ve yöntemle yazdıklarını
görmek için, yazdıklarını dikkatli bir şekilde okuduktan sonra fark ettim ki bu
yazarlar Floransalıların yabancı hükümdarlar ve halklar ile yaptıkları savaşları
çok özenli bir şekilde yazmışlar; gelgelelim iç karışıklıklar ve içerideki düşmanlıklar
söz konusu olduğunda yer yer sessiz kalmış, yer yer kısaca yazıp geçiştirmişler.
Dolayısıyla bu eserler, onları okuyanlar için ne fayda sağlayabilir ne de
kimseyi tatmin edebilir. Bunu yapmalarının bence iki sebebi olabilir: Ya bu
hadiselerin yazıyla kayıt altına alınmayacak kadar önemsiz olduğunu düşündüler
ya da anlatılarında itham etmek zorunda kalacakları kişilerin ardılları tarafından
saldırıya uğramaktan korktular. Bu yazarların her ikisi de terkidiyar ettikleri
için söylememde sakınca yok ki bence bu iki sebep de büyük adamlara asla yaraşmayacak
bahaneler. Zira tarihte sevilen ve ibret alınan bir şey varsa o da bir meseleyi
ayrıntılarıyla tasvir etmektir. Cumhuriyetleri yönetenler için faydalı olan bir
ders varsa, o da şehirdeki bölünmenin ve nefretin sebeplerinin gösterilmesidir.
Böylece başkalarının atıldığı tehlikelerden ders alıp daha akıllı olurlar ve
birliği koruyabilirler. Her ne kadar her cumhuriyetten alınacak ibretler etkili
olsa da insanın kendi cumhuriyetinden alacağı ibretler daha etkili ve daha
faydalıdır. Ve eğer herhangi bir cumhuriyette kayda değer bölünmeler varsa, o
cumhuriyet ancak Floransa Cumhuriyeti’dir. Zira hakkında bilgi
sahibi olduğumuz diğer cumhuriyetlerin önemli bölümü tek bölünmeyle yetinmiştir
ve gelişen olaylar uyarınca, bu tek bölünme vasıtasıyla şehirlerini kâh
yüceltmiş kâh yıkıma uğratmışlardır. Ancak biriyle yetinmeyen Floransa’da pek çok bölünme yaşanmıştır.
Roma’da, herkesin bildiği üzere, krallar şehirden
sürüldükten sonra soylular ile avam arasında bölünme yaşanmış, cumhuriyet yıkılana
dek bu bölünme sabit kalmıştır. Atina’da da, o zamanlarda gelişen tüm
cumhuriyetlerde de aynısı olmuştur. Floransa’da ise önce soylular
kendi aralarında bölünmüş, onları soylular ile halk bölünmesi izlemiş,
nihayetinde halk ile avam arasında bölünme gerçekleşmiştir. Ve çoğu kez, bu
partilerden biri üstün geldiği zaman kendi içinde bölünme yaşamıştır. Bu
bölünmelerden de, hatırladığımız hiçbir şehirde olmadığı kadar çok ölüm, sürgün
ve aile dramı doğmuştur. Doğrusu, kanaatimce, şehrimizin gücünü göstermede bu
bölünmelere dayanan örneklerden daha etkili bir örnek yoktur. Bu bölünmeler tüm
büyük ve kudretli şehirlerdeki örneklerini geride bırakacak güce sahiptir.
Ancak bizim şu an içinde bulunduğumuz bölünme bunlardan da büyük görünüyor; o
yurttaşların erdemleri, kendilerini ve vatanlarını yüceltmek için gereken zekâ
ve gönül güçleri o denli büyüktü ki, bunca büyük belalardan ne kadarı
kurtulursa kurtulsun onlar erdemleriyle vatanlarını yükseltiyor, vatanlarını
günbegün yiyip bitiren hadiselerin onu yok etmesine fırsat tanımıyorlardı. Şüphesiz,
Floransa kendini imparatordan özgür kıldıktan
sonra bütünlük içinde kalabildiği bir yönetime kavuşacak kadar talihli olmuştur.
Bu bakımdan ona üstün gelebilecek, böylesine erdem, silah ve çalışkanlık dolu,
ne modern ne kadim bir cumhuriyet biliyorum. Bu şuradan da anlaşılabilir: Toscana’yı ve Lombardiya’yı dolduracak kadar
çok sayıdaki ghibellino şehirden kovulduktan sonra, guelfolar
geride kalanlarla beraber kendi yurttaşlarından bin iki yüz silahşor ve on iki
bin piyade toplayabilmiş, Campaldino savaşından bir sene önce, Arezzo’ya karşı
bunları savaşa sürebilmişti. Daha sonra, Milano dükü Filippo Visconti’ye karşı yapılan savaşta
Floransalılar kendi silahlı kuvvetlerinden ziyade (zira o dönemde artık tükenmişlerdi)
çalışkanlıklarını sınadılar. Öyle ki savaşın sürdüğü beş yıl boyunca Floransalıların
üç milyon beş yüz bin florin harcadığı görülecektir. Bu savaş bittikten sonra
dahi, şehirlerinin gücünü göstermek amacıyla, barışla yetinmeyip Lucca seferine çıkmışlardı.
Dolayısıyla bu bölünmelerin ayrıntılı şekilde anlatılmaya değer görülmemesine
yol açan sebebin ne olduğunu bilmiyorum. Öte yandan bu son derece seçkin
yazarlar konu ettikleri kişilerin anısına saygısızlık etmemek için kendilerini
tutmuşlarsa kendilerini kandırmışlar ve insanların hırslarına, kendilerinin ve
atalarının adını ölümsüzleştirme arzularına dair çok az şey bildiklerini
göstermişler. Övgüye layık işlerle şöhret kazanma fırsatı bulamamış kişilerin
utanç verici işlerle şöhret kazanmaya çabaladıklarını da hatırlamamışlar.
Görkem barındıran işlerin, örneğin hükümet ve devlet işlerinin, nasıl
yürütülürlerse yürütülsünler, ne gibi bir amaca sahip olurlarsa olsunlar, daima
insanlara suçlamadan çok onur kazandırdığını da atlamışlar. Tüm bu meseleleri
göz önünde bulundurunca, planımda değişikliğe gitmek durumunda kaldım ve tarih
anlatıma şehrimizin temellerinden başlamaya karar verdim. Niyetim başkalarının
iştigal ettiği yere dadanmak olmadığı için, 1434’e kadar yalnızca iç meseleleri
ayrıntısıyla anlatacağım. Dış meselelerle ilgili olarak, iç meselelerle olan bağlantıları
dolayısıyla gerekli olan yerlerde konuşacağım. 1434’ten sonrasını ise iki
yönüyle de ayrıntısıyla ele alacağım. Bunun haricinde, bu tarih her dönemde
daha iyi anlaşılsın diye, Floransa’da olup bitenleri ele almadan önce İtalya’nın nasıl olup da
bugünkü güç odaklarının kontrolü altına girdiğini anlatacağım. Hem Floransa’yı hem İtalya’yı alâkadar eden tüm bu
meseleler dört kitapta tamamlanacak. İlk kitap Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden
1434 yılına dek vuku bulan tüm olayları kısaca anlatacak. İkinci kitap Floransa şehrinin
temellerinden, Atina dükünün şehirden sürülmesi sonrasında başpiskoposa karşı
verilen savaşa kadar olan süreyi kapsayacak. Üçüncü kitap Napoli kralı Ladislaus’un
1414’teki ölümüyle son bulacak. son olarak dördüncü kitapla 1434’e geleceğiz ve
bu zamandan sonra Floransa’nın içinde ve dışında günümüze kadar yaşanan
olaylar ayrıntısıyla tasvir edilecekler.
Niccolò Machiavelli (3 Mayıs 1469-21 Haziran 1527)
Floransalı siyaset kuramcısı, yazar ve devlet adamı. Floransa’nın köklü ailelerinden
Machiavelli ailesinin mensubu olan Niccolò Machiavelli, 3 Mayıs 1469’da dünyaya geldi. Floransa Cumhuriyeti’ni altmış yıldır yöneten Medici ailesi 1494 yılında sürgüne gönderilmiş, 1494-98’deki Savanarola yönetimi sonrasında cumhuriyet kurumları yeniden canlandırılmıştı. Floransa aristokrasisinden olan Machiavelli 1498’de Floransa Cumhuriyeti ikinci şansölyesi,
ardından Hürriyet ve Barış Onlusu (Dieci di Libertà e Pace)
sekreteri seçildi. Memuriyeti sırasında Fransa kralı XII. Louis, Roma-Cermen imparatoru I. Maximilian ve Cesare Borgia gibi liderleri
ziyaret ettiği birtakım resmî geziler yaptı. Dönemin İtalyası’ndaki paralı
asker hegemonyasından oldukça rahatsız olan Machiavelli, 1509 yılında Pisa’nın ele geçirilmesinde rol alacak olan düzenli bir
piyade ordusu meydana getirilmesini de sağlamıştır. Ancak üç yıl sonra bu ordu Prato’da İspanya Krallığı ve Medicilerin birliklerinden oluşan ittifaka yenildi ve Mediciler Floransa’ya geri döndüğünde
Machiavelli görevinden azledildi, kamusal alandan dışlandı ve
tutuklandı. Ölüme mahkûm edilmişken, Giovanni de’ Medici’nin X. Leo adıyla
papa olması sayesinde çıkarılan
genel aftan faydalanarak hapisten çıktı. Öldüğü
tarihe kadar yeniden kamuda etkin olmak için çabalasa da isteğini elde edemedi. 21 Haziran 1527’de vefat etti
ve naaşı Santa Croce kilisesine defnedildi. Çalışmaları
arasında Hükümdar (Il Principe), Titus
Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler (Discorsi sopra la prima
Deca di Titolo Livio), Savaş Sanatı Üzerine (Dell’arte guerra) ve baştan çıkarıcılık üzerine bir hiciv olan Adamotu (Mandragola)
sayılabilir. Floransa Tarihi’ni yazma görevini 1550 yılında kardinal Giulio de’ Medici’den almıştı. Eseri 1525’te tamamlamış ve kendisinin eseri yazdığı süreçte papa olarak VII. Clemens adını alan Giulio de’ Medici’ye sunmuştur.
Ahmet Doğucan Hanegelioğlu
1987 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta
öğretimini Zeynep Kâmil İlköğretim Okulu’nda, Lise eğitimini İntaş Lisesi’nde
tamamladı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı,
İstanbul Üniversitesi’nde Latin Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okudu. Latin Dili
ve Edebiyatı bölümünde 2015’te lisans, 2019’da yüksek lisans eğitimini
tamamlayıp mezun oldu. Varro, Latin Dili Üzerine ve Ziraat İşleri
(2021); Seneca, Öfke Üzerine (2022) Doğu Batı Yayınları’ndan çıkan diğer
çeviri eserleridir.