Doğu Batı Sayı 79: Devrimler II
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Armağan Öztürk
Kolektivist Bakunin versus Komünist Marx
Hilal Onur İnce
Reform ve Devrim Diyalektiği Üzerine – Rosa Luxemburg ve İnsan Merkezli Devrim
Maria Tamboukou
Devrimi Düşlemek ve Yaşamak: Rosa Luxemburg’un Mektup ve Yazılarının Arendtçi Bir Okuması
Onurcan Ülker
Mao’nun Mirası: Devrim İçinde Devrim
Kemal Bakır
Paul Goodman Siyasette, Eğitimde/Gençlikte ve Hayatta Devrim
Çağrı Eryılmaz
Üçüncü Doğa için Üçüncü Devrim
Filiz Kartal
İran İslâm Devrimi: Aykırı Bir Devrimin Arka Planı
Peter Seeberg
İran Devrimi, 1977-79: Etkileşim ve Dönüşüm
Farzin Vahdat
1979 İran Devrimi Üzerine Düşünceler: Öznelik ve Vatandaşlığın Yükselişi
Yavuz Yıldırım
1968’ten 2000’lere Yeni Toplumsal Hareketlerden Yeniden Toplumsal Hareketlere
Asef Bayat
Arap Baharı’nın Ayaktakımı
Soner Torlak
Zapatistalar: Salyangozun Uzun Yürüyüşü
DEVRİMLER’E DAİR
Devrimler çağı kapandı mı? Bu soru her sosyal bilimcinin önünde
merak konusu bir mesele olarak duruyor. Toplumsal hareketlilik devam ediyor.
Çelişkiler ve eşitsizlikler de. Ama her toplumsal olaya devrim diyemiyoruz.
Ayrıca bir yerde eşitsizliğin yoğunlaşmış olması orayı devrimci bir uğrağa
kendiliğinden bir şekilde yöneltmiyor. Devrim tarihsel deneyiminin
istisnalarından biri. Nadiren gerçekleşiyor olması önemini azaltmıyor ama.
Olayı daha anlaşılır kılmaya da yetmiyor. Bir muamma devrim. Yine de üzerine
konuşmak, felsefe yapmak mümkün. Doğu Batı Dergisinin Devrimler I ve Devrimler
II sayılarındaki makale ve çeviriler devrim kavramı üzerine sayısız
tarihsel ayrıntı ve kuramsal analizin yardımıyla bu muammayı okuyucular için
biraz daha anlaşılabilir kılmayı amaçlamakta.
Devrimler II’nin ilk bölümü
Anarşizm ve Marksizm odaklı makalelerden oluşmakta. Devrimi daha ileri ve daha
eşitlikçi bir toplumun kurulması sürecinde meşru bir araç olarak sayan bu iki
ideolojinin devrimci düşünüş içerisinde hatırı sayılır bir ağırlığı var. Bahse
dair ilk çalışmamız Kolektivist Bakunin versus Komünist Marx adlı bir
Armağan Öztürk makalesi. Öztürk Bakunin’in devrimci siyaseti ve sosyalist
hareketin liderliği noktalarında Bakunin ile Marx arasındaki tartışmayı
ayrıntılı bir şekilde ele alıyor. Yazara göre Bakunin düşüncesi Marksizmin
turnusol kağıdı aslında. Marx’ ın kişiliğine ve düşüncelerine yönelik Bakuninci
itiraz Marksist hareketin temel sorunları hakkında sayısızca ipucunu içerisinde
barındırıyor. Bakunin’in çağdaşı Marx’a yönelttiği otoriter siyaset tarzı, işçi
sınıfının aşkın kutsallığı ve devletçilik temelli eleştiriler Marksizmin
tarihindeki başlıca tartışma konularını ifade ediyor aynı zamanda.
Takip eden makale ve
çevirilerde iki önemli sosyalist düşünür ve devrimciyi ele alıyor yazarlarımız.
Makalelerden ilki Rosa Luxemburg’la ilgili ve Hilal Onur İnce tarafından kaleme
alındı. İnce çalışmasında Luxemburg’un sosyalist hareket içerisinde demokrasiyi
hangi argümanlara atıfla savunduğu meselesini açıklığa kavuşturmaya çalışıyor.
Luxemburg anti-militer ve enternasyonel Avrupa emek hareketinin önde gelen
temsilcilerinden biri. Bu ünlü devrimcinin çalışmalarının nihai amacı ise
milliyetçilik, oportünizm ve revizyonizm gibi yozlaştırıcı eğilimlere karşı
Avrupa sosyal demokrasisinin devrimci niteliğini korumak.
Maria Tamboukou’nun
metninden Onurcan Ülker’in yaptığı çeviri ise Rosa Luxemburg’un kişisel ve siyasal
yazılarının Arendtçi bir okumasını yapmayı amaçlamakta. Çalışma Luxemburg’un
devrimci deneyimlerinin Arendt’in devrim kavramsallaştırmasını büyük ölçüde
etkilediğini öne sürmekte. Ayrıca bu iki etkili kadın kuramcıdan birini
diğerinin metinleri üzerinden okumak girişimi, her ne kadar gerek Luxemburg
gerekse Arendt cinsiyeti çalışmalarında analitik bir kategori olarak ele
almamış ve feminist olarak adlandırılmayı reddetmiş olsalar da, feminizmin
kurumsallaşması noktasında pek çok dikkate değer teze işaret etmesi bakımından
da önemli.
Tartışmaya açılan
ikinci önemli düşünür Mao Zedung. Onurcan Ülker’in kaleme aldığı Mao’nun
Mirası: Devrim İçinde Devrim adlı makale üretici güçlerin görece az
gelişmiş olduğu ülkelerde işçi sınıfının ‘ideolojik önderliğini’ en azından
söylemde reddetmeksizin iktidarı esas olarak geniş köylü yığınlara yaslanarak
ele geçirmeyi öngören devrim stratejisini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Ayrıca çalışma Maoizmin Marksizme katkısını anti-feodal ve anti-emperyalist
tutum ile Kültür Devrimin sonuçları gibi başlıklarda derinleştirerek bugüne
dair gerçekçi bir Mao okuması yapmayı deniyor.
Bölümün son iki
makalesini anarşist ve anarşist-ekolojist düşünceye katkıda sunmuş iki
düşünüre, Paul Goodman ve Murray Bookchin’e ayırdık. Goodman’ı yorumlayan
çalışmasında Kemal Bakır bizlere düşünürün eğitime yüklediği iyileştirici
misyonu anlatıyor. Bilindiği üzere Goodman insanların, her taraftan teknoloji ile
kuşatılmış modern bir dünyadan kendilerini soyutlanmış hissetmemeleri ve
bilimsel bir yaşam biçimine has ahlâk anlayışını kavrayabilmeleri için çağdaş
eğitim bilimine ağırlık verilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre eğitim,
ortak iyi çerçevesinde ve birincil ilişkilere ağırlık veren gönüllü
birliktelikler şeklinde örgütlenmiş özgürleştirici bir toplum yapısıyla da
desteklenmelidir. Goodman’ın nihai hedefi ise anarşizm ve pragmatizmi
birleştirerek hayatı değerli kılacak pratik bir devrimi gerçekleştirmektir.
Çağrı Eryılmaz ise
toplumsal ekolojinin kurucusu Murray Bookchin’in önerilerini radikal,
demokratik ve ekolojik bir topluma geçiş yolunda sonuç doğurması beklenen
devrimci politik bir program olarak tanımlamakta. Bookchin’in özgürlükçü
belediyecilik olarak adlandırdığı politik programı aynı zamanda Marksist devrim
anlayışının keskin bir eleştirisini sunuyor okuyucusuna. Eryılmaz’ın Bookchin
okuması bir yandan ekolojik hareketin temel kavramlarının toplumsal boyutlarını
ele alırken diğer yandan ise ekolojik düşünce ile devrimci pratik arasındaki
ilişkiyi sorunsallaştırıyor. Makalenin bir diğer önemli iddiası Bookchin’in
tanıklığında Marksist devrim anlayışının geçersizliğini tarihsel örneklerle
açıklayabilmek.
Bir sonraki bölüm
İran Devrimi’ni analiz eden makalelerden oluşuyor. Yakın geçmişte Ortadoğu’daki
dengeleri değiştiren, Türkiye’de de bir dönem İslamcı harekete yeni bir heyecan
vermesi bakımından iç siyasete etkileri üzerinden bolca tartışılan İran
Devrimi’ni de üç ayrı çalışmayla ele alıyoruz. Bu çalışmaların ilkinde Filiz
Kartal, İran Devrimi’nin özgün yönlerini ayrıntılı bir şekilde tartışıyor.
Kartal’a göre İran Devrimi belli noktalarda Batılı büyük devrimlerle ortak bir
paydayı paylaşırken belli açılardan önceki devrimlerden radikal bir şekilde
farklılık gösteriyor. Geçmişi yeniden diriltmeyi amaçlayan içerikte açıkça
ilerleme karşıtı bir izlek var. Şii imamların öğretilerine dayanan otantiklik
iddiası Devrim sonrası sürecin en belirgin özelliği. Ancak İran Devrimini
modern devlet düzeni ile çağdaş örgütleme, savaş ve propaganda tekniklerinden
bağımsız bir şekilde kavramak imkansız. Silahlı mücadelenin yokluğu ve
örgütsüzlük gibi öğeler ise İran Devrimine benzerine yeni toplumsal hareketler
literatüründe rastladığımız post modern bir derinlik kazandırıyor.
İran Devrimi konulu
ikinci çalışmada ise Peter Seeberg, güncel devrim kuramlarının önerdiği
açıklamalar çerçevesinde İran Devrimi’ni ele alıyor. Devrimin gerçekleştiği
birkaç yıla odaklanması anlamında dar bir izlek üzerinden ilerleyen İran
Devrimi, 1977-79: Etkileşim ve Dönüşüm başlıklı çalışma, Humeyni önderliğindeki
ulemanın dini bir devlet kurma fikirlerinin devrim süreci içerisinde ve/veya
devrimden sonra ortaya çıktığı gerçeğinin altını çiziyor. Böylelikle
devrimlerin öngörülemezliğine vurgu yapan Seeberg devrimci süreçlerin bir kere
başladıklarında, içsel dinamikleri sayesinde, ilk anda hiç tasarlanmamış
sonuçlara ulaşabilecekleri olgusunu İran örneği üzerinden gösteriyor.
İran Devrimi’ni
yüzeysel bir ilericilik-gericilik kavrayışının ötesine geçerek değerlendirme
imkânına işaret eden 1979 İran Devrimi Üzerine Düşünceler: Öznelik ve
Vatandaşlığın Yükselişi çalışması ise daha geniş bir perspektiften bakarak
devrimi İran’ın siyasal ve toplumsal tarihi bağlamında değerlendiriyor. Bu
makalede Farzin Vahdat, İran Devrimi’ni, ülkede 19. yüzyıldan bu yana süregelen
kamusallık ve vatandaşlık kültürünün gelişim sürecinde bir aşama olarak ele
almayı öneriyor. Kitlelerin özneleşme sürecinde belirli bir aşamaya gelmesinden
önce devrimin İran’da tasavvur dahi edilemeyecek bir şey olmasından hareket
eden Vahdat, devrimin vatandaşlık kültüründeki bir gelişimin göstergesi
olduğunu ve bu sürecin devrim sonrasında kurulan teokratik yapının karşılaştığı
sorunlar ile iç toplumsal muhalefetin de gösterdiği üzere halen devam etmekte
olduğunu ileri sürüyor.
Sayının son bölümünü
Latin Amerika ve Yeni Toplumsal Hareketler üzerine yapılmış çalışmalara ve
çevirilere ayırdık. Bahsi geçen metinlerden ilki Yavuz Yıldırım tarafından
kaleme alındı. Yıldırım’ın çalışması kolektif mücadeleler, kurumsal siyaset ve
doğrudan eylem arasındaki ilişkiyi analize tabii tutmayı amaçlıyor. Yazara göre
2000’lerin başında yükselen küreselleşme karşıtı hareketlerin yarattığı ivme
kültür ve kimlik eksenli tekil mücadelelerin birbiriyle yeniden temas
kurmasında ve toplumsal hareketlerin siyasal tartışmaları yönlendirme gücünün
artmasında ciddi ölçüde rol oynamıştır. Bu çerçevede aktör ve eylemdeki
değişimi vurgulayan yeni toplumsal hareketler, yerleşik siyasetin karşısındaki
konumunu güçlendiren bir içerikle ekonomi eksenli olarak kendisini yenilemeye
devam etmektedir.
Bir sonraki metin bir
Asef Bayat çevirisi. Ortadoğu toplumlarında madunlar ve sokak siyaseti konulu
çalışmaları ile bildiğimiz Bayat, Devrimler II’de yer verdiğimiz
çalışmasında kentli yoksulların Arap Baharı hareketlerinde oynadığı role
odaklanıyor. Kent yoksullarını, lümpen proletarya kalıbıyla açıklama
kolaycılığına sapmadan, kendi içerisinde önemli derecede tabakalaşmış tikel bir
ampirik kategori olarak ele alan çalışma, bu yoksulların Arap Baharı öncesinden
başlayan mücadelelerini bir kente dahil olma ve sosyo-ekonomik dezavantajlarını
aşma mücadelesi olarak okuyor. Bayat, bu mücadelelerin kent yoksullarının
koşullarında kalıcı ve yapısal bir değişiklik yaratamamış olmalarını, devrim
kavramının itibarsızlaştığı ve neoliberal aklın bir çeşit genel geçer doğruya
dönüştüğü bir çağda, belirli bir radikal gündemden yoksun bir biçimde
yürütülmüş olmaları ile ilişkilendirerek, devrim kavramına toplumsal mücadele lügatı
içerisinde verilen yerin yeniden tartışılması gerekliliğine de işaret ediyor.
Son makalemiz
Soner Torlak tarafından kaleme alındı. Çalışma Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nun
(EZLN) tarihsel köklerini, felsefesini ve bugüne kadar hayata geçirdiği uygulamaları
ele alınmaktadır. Ağırlıklı olarak Maya yerli halkının yaşadığı Chiapas
bölgesinde “isyancı bir hükümeti” kuran EZLN, özyönetim ve katılımcı
demokrasiyi ön plana çıkaran bir eylem tarzını ön plana çıkarmış durumda.
Torlak makalesinde bahsi geçen devrimci hareketin silahlı mücadele sorunsalı ve
anti-kapitalist hareketler içerisindeki yerini de tartışmaya açıyor.
Tüm bu çalışmaların
sunulmasının ardında, okuyucuların devrim kavramına ilişkin berrak bir kavrayışa
sahip olmalarını sağlamak gibi bir beklenti veya arzu yok elbette. Ancak devrim
kavramı çevresinde kümelenen sorunsalların genişliğine ve derinliğine ilişkin
bir fikri okuyuculara verebilirsek ve literatürdeki tartışmalara bu bağlamda
bir katkı sunabilirsek çalışma amacına ulaşmış sayılacaktır. Devrimler I
ve Devrimler II sayılarının bu bakımdan amacına ulaşmasını umut
ediyoruz.
Doğancan
Özsel