Önce halk efsanelerinde, adı meçhule karışmış ozanlar söylediler bu ateşli hikâyeyi. Sonra edebiyatçılar keşfettiler, eski kroniklerin içinde ilginç öyküler ararlarken. Kimler kalemini sivriltmedi ki şeytanla insanın gizli sözleşmesini âdemoğluna fısıldamak için. Ama içlerinde en ölümsüz olanı, müjdeyi ve lâneti tüm ruhları sarsarcasına haykıranı, Goethe’nin Faust’uydu.
Faust, modernitenin trajedisini haber veren ilk büyük yapıt oldu. Kimin kazandığı ve kimin kimi kandırdığı belli olmayan bir irade savaşıydı anlatılan.
Hikâyenin özeti şuydu: Şeytan Tanrı’ya meydan okudu, savaşın sonunu bile bile. Çünkü yaradılış öyküsünü bilmeyen melek olamazdı. Lâkin kendi öyküsünü unutan insan devreye girdiğinde bu meydan okuma, büyük bir soru işaretine dönüştü. Belki şeytan için değil, ama kesinlikle insan için…
Şeytan bir soru işareti, ruh bir soru işareti, insan: ardı sıra dizili soru işaretleri… Ve insanın yeryüzündeki devr-i dâimi başladığı anda, ruhun üzerine yapılan pazarlıklar ve olası sözleşmelerin de dönemi açıldı. Bu sözleşmeden habersiz hiçbir âdemoğlu olmadı. O, her zaman, pazarlığın bir tarafıydı. Belki de bu yüzden, kendini okumak isteyen herkes, pür dikkat kulak kesildi bu hikâyeye: “Kimdir Faust? Şeytan’a mı verdi ruhunu? Nasıl bir sözleşmeydi bu?”
O halde herkesin vâkıf olduğu bir temayı, yaşamı
efsaneleşmiş bir karakterin omuzlarına yükleyerek anlatan Goethe’ye kulak verelim… Tüm yaşamını
adadığı ölümsüz eseri Faust’a…
- Yazar: Johann Wolfgang von Goethe
- Kitabın Başlığı: Faust
- Orijinal Başlık: Goethes Faust
- Çeviren: İclal Cankorel [Almanca]
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış, Mirze Mehmet Zorbay, Harun Ak
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Kapak Tasarım Uygulama: Özgür Demir
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 73; Edebiyat Dizisi - 11
- Basım Bilgileri: 13. Basım: Ocak 2024 [1. Basım: Aralık 2011]
- Sayfa Sayısı: 575
- ISBN: 978-975-8717-77-4
- Kapak Resmi: Çerçeve: De Studio Literarum’dan detay, Çizim: Orance Finé, (1536). İç resim: Faust ve Mephisto’nun Şeytanî Antlaşması’ndan detay, Çizim: Julius Nisle, (1840).
- Boyutları: 13,5 x 21
Önsöz
FAUST I
İthaf
Tiyatroda Ön Gösteri
Gökte Konuşma
Tragedyanın
Birinci Bölümü
Gece
Şehrin Girişi
Çalışma Odası
Çalışma Odası
Leipzig’de Auerbach Meyhanesi
Cadı Mutfağı
Sokak
Akşam
Gezinti
Komşu Kadının Evi
Sokak
Bahçe
Bahçede Bir Kulübe
Orman ve Mağara
Gretchen’in Odası
Marthe’nin Bahçesi
Çeşme Başında
Kale İçi
Gece
Katedral
Walpurgis
Gecesi
Walpurgis
Gecesi Rüyası
Kasvetli
Bir Gün – Kırlar
Gece Açık
Bir Alan
Zindan
FAUST II
Tragedyanın İkinci Bölümü
Beş Perde
Birinci Perde
Hoş Bir Yöre
İmparator
Sarayı
Geniş Bir
Salon
Zevk Bahçesi
Karanlık Geçit
Işıltılı Salonlar
Tören Salonu
İkinci Perde
Yüksek Kubbeli,
Dar Gotik Tarzda Bir Oda
Labarotuar
Klasik Valpurgis Gecesi
Yukarı Peneios’da
Aşağı Peneios’ta
Yukarı Peneios’da
Ege Denizinin Kayalık Koyları
Üçüncü Perde
Sparta’da Menelas’ın Sarayının Önü
Kalenin İç Avlusu
Sahne Tamamen Değişir
Dördüncü Perde
Dağlık Bölge
Dağın Eteklerinde
Rakip İmparatorun Çadırı
Beşinci Perde
Açık Arazi
Saray
Karanlık Gece
Geceyarısı
Sarayın Büyük
Ön Avlusu
Defin
Dağ Geçitleri
ÖNSÖZ
1749
yılında Frankfurt’ta dünyaya gelen Johann Wolfgang von Goethe, içerik ve biçim
bakımından sadece Alman Edebiyatının değil aynı zamanda dünya edebiyatının da
en önemli eserlerinden biri olan iki bölümlük Faust trajedisini yazmaya
başladığında henüz yirmili yaşların başlangıcındaydı. 60 yılda tamamlanan bu
manzum trajedi, yazarının gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerinin izlerini
taşır. Goethe, 16.2.1788 tarihinde Dük Karl August’a yazdığı mektupta, o tarihe
kadarki hayatının tümünü kapsadığını söylediği Faust konusuna ilk eğildiği
zamanlar henüz “Deha Çağı” da denilen Sturm-und-Drang
akımı hüküm sürmekteydi.
Gerçekten de kitaplardan edindiği bilgilerle yetinemeyen bilim adamı Faust,
coşkulu, genç Goethe’nin bir aynasıdır. Öznel, tutkulu bir kalemden çıkan
birinci bölüme karşılık ikinci bölümde öznellikten söz etmek doğru olmaz. Yıllar
içinde yazarının olgunlaşan fikirleri ile birlikte daha yüce, daha geniş, daha
aydınlık ve tutkusuz bir âlem sunulur. Aynı şekilde birinci bölüm Faust ve
Gretchen figürleri etrafında yoğunlaşan bir olay örgüsü çerçevesinde birbiriyle
bağlantılı bir bütün olarak gelişirken ikinci bölümün konuları arasında uyum ve
tutarlılık görülmez. Kurmaca gerçeklikteki Faust karakteri de böylece süreklilik
sağlamaya ve değişik dünya görüşlerini sergilemeye yarayan bir araca
dönüşmüştür. Sturm-und-Drang’ın genç
Goethe’sinin hezeyanlarının dinmesiyle birlikte ikinci bölümün üslûbu da
değişmiştir. Trajedinin kahramanı Faust, toplumsal ve tarihsel niteliklerin ön
plana çıktığı beş farklı alanda (İmparator
Sarayı - Homunkulus ve Klasik Walpurgis Gecesi - Helena - İç Savaş - Toprak
Kazanma) gösterilir. Goethe’nin olgunlaşan düşüncelerinin paralelinde,
başkaldırıcı ruhtan uzaklaşmış, mevcut yasalara saygı duyması beklenen, Klasik Çağ’ın hayat felsefesine uyan
yeni bir kahraman yaratılmıştır.
25 sahneden oluşan birinci bölüm ile 5 sahneden oluşan ikinci bölümü,
olaylar dizisi ve söz konusu sahnenin eser içindeki fonksiyonu bakımdan
değerlendirmek eseri yorumlamamızda yardımcı olacaktır.
“İthaf”: Eserin otobiyografik boyutu.
Goethe’nin Faust’u ilk yazmaya başladığı yılları ve onun hayat hikâyesini
kapsar.
“Tiyatro’da Ön Gösteri”: Eserin
sanatsal boyutu.
Tiyatro müdürü, yazar ve oyuncular gezici
tiyatro kumpanyasında oyun öncesi aralarında yaptıkları konuşmada ideal bir
tiyatro eserinin nasıl olması gerektiğini tartışırlar.
“Gökte Ön Konuşma”: Metafizik boyut.
Başmelekler yaradılışı överken, diğer yandan Tanrı ve Mephisto arasında
geçen konuşmada insanın değeri konusunda karşıt fikirler çarpışmaktadır.
Gökte, melekler ve Tanrı katında yapılan anlaşmanın örneği yeryüzünde
gerçekleşecek, Faust denek taşı olarak kullanılacaktır.
Bu ilk üç sahneden sonra asıl oyun, tragedyanın birinci bölümü başlar.
“Gece”: Faust’un bilgiye susamışlığı ve ruhundaki buhranlar.
Gotik tarzda bir odada gece geç saatlere kadar çalışan Faust, kitap
bilgisi ile tatmin olmaz ve dünyanın özünün ne olduğunu anlamak için kendini
büyüye adamaya karar verir. Ümitsizliğe kapılarak zehir şişesine elini
uzattığı anda çalan Paskalya çanları ile yeniden hayata döner.
“Şehrin Girişi”: Faust’un farklı
yaşam biçimleriyle tanışması.
Paskalya gezisine çıkan insanların mutluluğu, Faust’un huzursuz, arayış
içindeki ruhuna tezat teşkil eder. Halkın kendisine yönelttiği övgüler onun
eski hatalarını ve yetersizliğini hatırlamasına sebep olur.
“Çalışma Odası I”: İnkârcı ruh Mefisto,
Faust’un anlaşma önerisini erteler.
Faust İncil’i kendi yorumuyla
tercüme eder. “Başlangıçta söz vardı” cümlesine “söz” yerine “eylem”i
yerleştirir. Mefisto kendini tanıtır.
“Çalışma Odası II”: İnsanın çaba ve
zevk arasındaki bocalamasına
değinilir.
Faust ile Mefisto arasında anlaşma imzaladıktan sonra yolculuğa çıkmaya
hazırlanılır.
“Auerbach Meyhanesi”: Faust’un şeytanla çıktığı gezinin ilk durağı.
İçki âlemindeki öğrencilerin kaba saba şakaları ve Mefisto’ nun sihirbazlık
numaraları Faust’un seviyesinin altındadır.
“Cadı Mutfağı”: Gretchen ve Faust’un
ikinci bölümde karşılaşacağı Helena’nın önceden anılması.
Büyücülerin kendine sunduğu içki ile 30 yaş gençleşen Faust, Helena’nın
sihirli aynadaki görüntüsü karşısında kendinden geçer. Bu sahne, yaşlı âlimin
gençleşmesi için gerekli bir geçiştir.
“Sokak”: Faust’un şeytanla gezisinin ikinci durağı.
Faust sokakta gördüğü Gretchen’e laf atar. Birleşmeleri için aralarındaki
tek engel kızın masumiyetidir. Mefisto’nun yardımına ihtiyaç duyar.
“Akşam”: Faust-Gretchen ilişkisi
ilerlemektedir.
Gizlice Gretchen’in odasına giren Faust’un şehvet hisleri duygusallık ve
sevgiye dönüşür. Faust’tan etkilenen Gretchen “Thule’de bir kral vardı” şarkısını söyler. Mefisto’nun himayesindeki
mücevher kutusunun baştan çıkartıcı gücü.
“Gezinti”: Mefisto’nun hayâl kırıklığı.
Gretchen’in annesi mücevherleri kiliseye hibe eder. Faust, Mefisto’dan
yeni hizmetler bekler. Olaylar yavaşlar. Kiliseye taşlamalar.
“Komşu Kadının Evi”: Marthe’nin
çöpçatanlık planları.
Gretchen’in yeni mücevherleri Marthe’nin tavsiyesi uyarınca kızın
annesinden saklanır. Mefisto, Marthe’ye kocasının ölüm (!) haberini getirir ve
Faust’un yalancı şahitliğini talep eder.
“Sokak II”: Yalancı şahitlik.
Faust, yalancı şahitliğe yanaşmaz. Mefisto, diğer yalan yeminleri (aşk
vaatleri vs.) hatırlatır. Başka çaresi olmadığı için Faust kendini olayların
akışına bırakır.
“Bahçe”: Faust ve Gretchen
ilişkisinin zirvesi.
Marthe ve Mefisto birlikte gezintiye çıkarlar. Gretchen’in mahcubiyeti ve
Faust’un heyecan içinde aşkını ilân edişi. Marthe’nin, Mefisto’yu birleşmeye
zorlaması. Bu iki çiftin masumiyetinin, saf aşklarının (Faust-Gretchen) ve âdiliğinin
(Mefisto - Marthe) karşılaştırılması.
“Bahçede Bir Kulübe”: Faust - Gretchen ilişkisi ilerler.
Gretchen de artık Faust’a karşılık vermeye
başlar fakat davranışlarının annesinin ahlâk anlayışına uymayacağını düşünerek
kendini frenler.
“Orman ve Mağara”: Olay akışında duraksama. Kendine dönüş ve tefekkür
Faust’un Ulu Ruh’a minnet duası. Arzudan
zevke yönelen ruhunun yeniden
tatminkârsızlığa sürüklenmesi işlenir. İnsanlıktan
çıkmış, gayesiz ve huzursuz Faust, Gretchen’in akıbetini önceden hisseder
ve buna rağmen kendini kadere terk eder (Ey
cehennem, böyle bir kurban gerekmiş sana!)
“Gretchen’in Odası”: Duraksama. Gretchen’in ruh hali. 17. sahnenin
tamamlanması. Felâketin ön habercisi olarak melankoli.
Tek başına çıkrık başında oturan Gretchen, Faust’a duyduğu melankolik
aşkını “Kalmadı huzurum/Ağırlaştı yüreğim”
şarkısı ile ifade eder.
“Marthe’nin Bahçesi”: İlişkilerin
zirvesine ulaşılmıştır. Gretchen Faust ile birleşmeye ruhen hazırdır.
Kiliseye bağlı dindarlık ile Faust’un serbest anlayışı çarpışmaktadır. Anneye
verilen öldürücü uyku ilacı ile suçlu durumuna girerler.
Gretchen, Faust’un dinî anlayışlarından tedirgin olur. Faust’un tümtanrıcı
inancı karşısında Gretchen’in kuşkuları. Mephisto’yu görünce olacakları sezer
ve ürperir. Gece buluşmak üzere sözleşirler ve anneye uyku ilacını verirler.
“Çıkrık Başında”: Faust ve Gretchen’in
yaşadıkları aşk gecesine dolaylı olarak imâda bulunulur. Bärbelchen’in akıbeti,
Gretchen’in felâketini yansıtır. Istıraplar başlamıştır.
Lieschen, evlenmeden hamile kalan ve terk edilen bir kızı yerer. Gretchen
bu kızın hikâyesinde kendi kaderini görür.
“Kale İçi”: Gretchen artık tamamen
suçlu konumundadır. İkinci bölümün sonunda Mater Gloriosa (Nurlu Meryem’in) yanında görülecektir.
Çaresizlik içinde, oğlunun ölümünden sonra acılar içinde kıvranan Mater dolorosa’ya yönelir. Yardım et! Kurtar beni utançtan ve ölümden!
“Gece”: Gretchen’in acıları artar. Kardeşi onu yasalara karşı gelmekle suçlar.
O, artık yeryüzünde lânetlenmiştir. Yeniden suça bulaşma: Faust’un cinayeti.
Şerefini yitiren kızkardeşi hakkında Valentin’in kendini haklı gören
suçlamaları. Tüm şehrin önünde kardeşini orospu diye lanetler. Faust, Gretchen’e
giderken artık kuşkulu ve kasvetli bir ruh haline bürünmüştür. Mefisto’nun
yönettiği kılıç darbeleri ile Valentin’i öldürür.
“Katedral”: Gretchen’in acılarının en dip noktası. Acımasız intikam
tanrısının hayâli. Din bağlamında lanetlenme.
Kötü ruh, Gretchen’i sayısız suçla itham eder. Kıyamet gününün hayâli.
Gretchen bilincini kaybeder.
“Walpurgis Gecesi”: Gretchen hikâyesine
ara verilir. Yeryüzündeki üçüncü
durak. Cinsel taşkınlık.
Blocksberg’de Faust’un dikkati başka yöne çekilir. Korkunç doğa
manzaraları. Cadıların şeytanca telâşı.
Dizginsiz cinsellik, şehvet. Faust güzel cadıyla cinsel içerikli dansta. Cadının
içinden çıkan kırmızı bir fare ile dans son bulur. İdam edilen Gretchen’in hayâli.
“Walpurgis Gecesi Rüyası”: Oyun
arası. Asıl hikâyeyle bağlantısı olmayan bir tür Intermezzo. Şairin hayâl
gücü devreye girer.
Zevksiz bir biçimde olaylardan sapma. Peri Oberon ve Titania’nın evlilik
yıldönümleri şerefine amatörce sahnelenen bir oyun. Çağın tanınmış
edebiyatçılarının, filozoflarının kendilerini hicvederek tanıtmaları.
“Kasvetli Bir gün. Kırlar”: Gretchen’in
acılarla dolu hayatı sonuna yaklaşmaktadır. Vicdan azabı içindeki Faust, geç
de olsa kıza destek olmaya karar verir.
Faust’un ıstırabı had safhasına varmıştır. Gretchen zindanda idamını
beklemektedir. Faust, Mefisto’yu suçlayarak lânetler. Mefisto’nun gücü kaderin
ağlarını çözmeye yetmez. Ancak zindanın kapısını açabilir.
“Gece. Açık Bir Alan”: Olaylar netleşir. Gretchen idam edilecektir.
Faust ve Mefisto, Gretchen’in idam sehpasının önünden geçerler.
“Zindan”: Gretchen hikâyesinin sonu:
Suç, günah ve âşıkların kurtarılması. Dolaylı olarak, Gretchen’in ve çocuğunun
ölümünden sorumlu olan Faust en büyük günaha girmiştir.
Aklını yitiren Gretchen çocuğunu boğmuştur. İdamını beklemektedir. Faust’un
kendinden uzaklaştığını hisseder ve onun Mefistofeles ile yakınlığından ürker. Kendini
Tanrının merhametine terk eder. Mefisto, Gretchen’in mahkûm olduğunu söyleyerek Faust’u olay yerinden uzaklaştırır. Buna
karşılık göklerden gelen ses kızın kurtulduğunu bildirir.
Tragedyanın ikinci bölümü:
Birinci bölümden farklı olarak Mefisto, Faust’u gerçeklikten uzak,
çağların ve kişilerin birbirinin yerini aldığı, iç içe geçtiği bir âlemde
gezdirse de temelde ana hatlar korunur. Hattâ ikinci bölümün, Gretchen hikâyesi
olarak adlandırabileceğimiz birinci bölümü pekiştirdiği söylenebilir. Birinci
bölümün tümü Faust’un duraklarından sadece birisidir. Doymak ve durmak bilmeyen
arayışı içinde sürekli bocalayan Faust, ne yazık ki, Helena’da vücut bulan “mutlak
güzeli” ancak bir “ön his” olarak yaşayacak ve asla tatmin olmayacaktır. Yayımından
yaklaşık bir asır sonra batı kültürünün simgesi haline gelen geleneksel
Faustvarî insan Goethe’nin geniş hayâl gücünde değişik kişiliklere bürünmüş
olsa da, kendi içinde tutarlıdır ve ana hatlarda bir süreklilik gözlenir. Ne
var ki, Faust’u zevk vaatleriyle kandırmayı başaramayan şeytan, iddiayı
kaybetmiş sayılır çünkü dünyevî zevklerin ötesinde, göklerden gelen sonsuz sevgi
Faust’un ruhunu kurtaracaktır. Bu bölümdeki olaylar konu bakımından
birbirinden bağımsızdır. Goethe, Klasik Walpurgis Gecesi, Homunkulus figürü,
Euphorion’un kişiliğinde Antik Çağın ve Ortaçağın sembolik birleşmesi ve
Philemon ve Baucis çifti aracılığıyla her sahneye sembolik bir anlam
yüklemiştir. Son sahnede bencil emellerinden sıyrılan Faust’u toprak sahibi bir
senyör olarak gösteren Goethe, Mefisto’yu kandırarak Faust’un ruhunu kaçıran
meleklerle ruhun ölümsüzlüğünü simgeler.
Epilog’da, Tanrının merhametini ve ruhun ölümsüzlüğünü işler.
Birinci ve ikinci bölümler arasındaki uçurumun derinliğine rağmen bu iki
bölümün birbirlerine kenetlenerek bağlandığı unsurlar da mevcuttur: Faust ve
Mefistofeles’in dışında öğrenci Baccalaureus olarak, Wagner ise Profesör
olarak tekrar karşımıza çıkarlar. Gretchen, dağlardaki bulutların arasından
görünür. Her iki bölümde de yer alan bazı motifler devamlılığı sağlamaktadır.
Trajedinin iki bölümünün merkezinde de bir kadın figürü bulunmaktadır:
Gretchen ve Helena.
Geleneksel Faust efsanesinin temelinde insanla şeytan arasında yapılan anlaşma
yatar. Hıristiyan dünya görüşündeki inanca göre, insanın kötü davranışları, günahları
Tanrı karşıtı bir alandan, şeytandan kaynaklanmaktadır. Bu inanç “içine şeytan
girdiği” farz edilen, ortaçağın günah keçileri “cadıların”, büyücülerin yakılması
vahşetine yol açacak kadar güçlüydü. Ortaçağ ile Yeniçağ arasındaki çetin
karışıklık döneminde şeytanla buluşma, birleşme motifi giderek belirginleşir. Faust
trajedisinde de Tanrı ve şeytanın insan ruhu üstüne girdikleri iddia, insanın zevk
arayışı ve ahlâk kuralları ile bencillik
ve iyilikseverlik arasındaki
çelişkisinin bir sembolüdür.
Batı dünyasındaki bu motif geleneğinin zemininde, şeytanın Hz. İsa’yı çölde
kötülüğe teşvik ettiği “İsa deneniyor” âyeti (Mar., 1:12-13; Luk., 4:1-13)
vardır.
Bundan sonra İsa, İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle
götürüldü...
İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün
görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, “yere kapanarak bana taparsan, bütün
bunları sana vereceğim” dedi.
İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil git, şeytan! ‘Tanrın
Rabbe tapacak, yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.” (Matta 4,
Bap 4)
Goethe’nin
Faust’u da “denenecek”tir. Fakat Ortaçağ efsanesinde önce suçlanan, sonra
yargılanan ve sonunda lânetlenen Faust’tan farklı olarak modern Faust, şeytan
Mefistofeles’e uymasına rağmen kurtulacaktır, kurtulmalıdır. Çünkü Goethe, evrensel insan ruhundaki ikilemi
işlerken aynı zamanda “yeni” bilim adamının nasıl olması gerektiğini de vurgular
ve Ortaçağ inançlarını yıkarak Yeni Çağ’daki pozitif bilim adamının modelini
çizer. Araştırmacı ruhu teşvik eden Goethe’yi, kurmaca katında melekler, canla
başla çabalayan insanı kurtaracakları vaadiyle desteklerler. Değişen dünya
görüşlerine paralel, Matta âyetindeki tanrının yerini ilim almalıdır. İnsan
küçük evren (Mikrokosmos) olduğuna
göre büyük evreni (Makrokosmos) taklit
ederek sanat ve ilim düzleminde yaratıcı olabilir. Faust, antik çağın mutluluk
idealleri denge ve ruh huzurunu (tranquillitas
animi) kendi isteği ile terk edecek ve uç hisler arasında bocalayarak
mutlak emelinin peşine düşecektir.
Varlığın iç yüzünü kavrama, insana vâkıf olma arzusuyla sonsuz bir açlık
içinde bilgiye susamış, araştırıcı, çabalayan ruhun serüvenidir Faust. Onun gerçek
biliş, kavrama karşısındaki susuzluğunu felsefe, hukuk, tıp ve ilahiyat gibi
bilgi alanları gidermekte yetersiz kalınca şeytanla “arkadaş” olmak ve onun
çizeceği yolda gerçeği aramak, başvurmak zorunda kaldığı bir yöntemdir. Thomas Mann, aslında Faust’un Mefisto ile aynı kişi olduğunu, eserdeki rol
dağıtımı uyarınca değişik iki kişilik altında gözükmesi gerektiğini, onun diyalektik
bir anlayışın ürünü olduğunu söyler. Sturm-und-Drang
zihniyetinin tek yönlülüğünü ve tehlikesini sezen Goethe, Faust’un coşkun heyecanını
Mefisto’nun kendine hâkim ve katı dünya görüşü ile etkisiz kılarken, diğer
taraftan Mefisto’nun soğuk nihilizmini Faust’un idealist inançlarıyla dengeler.
İnsan hayatını tümüyle kapsayan bu eserde Goethe çeşitli filozofların
dünya görüşlerine yer vermekle beraber bunların hiçbiriyle birebir örtüşmez.
Bu görüşleri çağının kültürel geleneklerine uyarlayarak kendi dünya görüşünün
hizmetinde kullanır. Renkler Kuramı
adlı eserinde zıtlıkların çatışmasını işleyen Goethe “Faust”ta da öncelikle dualite
ilkesini işler. Faust karakterini, insanın tüm olumlu ve olumsuz yanlarını bünyesinde barındıran, conditio humana’nın bir özeti olarak görmek doğru olacaktır.
Somut, ideal bir figür olarak insanlığı savunan Faust, kurmacadaki soyut tiplemesinde sadece çabalayan insanı simgeler. Gökte Konuşma’da insanın iyi veya kötü,
erdemli veya günahkâr olarak değil de etkin veya tembel diye ikiye ayrılması
ilginçtir. Gretchen’in, onun annesinin ve kardeşinin ölümünden sorumlu, Philemon
ve Baucis’i gözünü kırpmadan kurban veren, kendini şeytana adayan, Tanrı’ya ve
kutsallığa küfür edebilen bir Faust’u etik bakımdan pozitif bir sembol olarak
kabul etmek mümkün değildir. Tüm etik paradokslara rağmen Goethe’nin, Faust’u
lânetlememesi Tanrı’nın Gökte Konuşma’
da söylediği şu sözlerle açıklanabilir:
Karanlık
arzularının içinde bunalan iyi bir insan,
Asla ayrılmaz doğru yoldan.
İclal Cankorel
Johann Wolfgang von Goethe (1749 - 1832)
Goethe, varlıklı bir aileden gelen babası tarafından Aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 1765’de hukuk eğitimine başladı. 1774’te yazdığı ilk romanı Genç Werther’in Acıları (Die leiden des jungen Werther) gerek anlatımı gerek duygularının coşkunluğu ve çağdaş gençliğin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktaki başarısıyla evrensel bir üne kavuştu. Bu kitap, Avrupa’da elden ele dolaştı. Goethe, 1775’de Weimar Dükü tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve Weimar kasabasını yıllar içinde bir kültür kenti haline getirdi.1782’de “von” unvanını aldı. 1786’daki İtalya’ya ünlü seyâhati Goethe’nin ‘yeniden doğuşu’ sayılır. Tüm yaşamı boyunca üzerinde çalıştığı Faust, dünya klasikleri arasında bir başyapıttır. Goethe, yalnızca edebiyatla değil eğitim, doğa bilimleri ve felsefe de içinde olmak üzere pek çok konuyla yakından ilgilendi ve birçok düşünürü etkiledi. Nietzsche hayatı boyunca Goethe’ye saygı duymuş ve halefi olarak onu selâmlamıştır. Hugo von Hoffmanstahl, 1922 yılında şunları yazar: “Goethe, eğitim temeli olarak bütün bir kültürü teşkil etmektedir”. Thomas Mann ise Goethe’ye karşı büyük bir sempati beslemiştir. Sadece yazar kimliğine değil, aynı zamanda tüm alışkanlıkları ve karakter özelliklerine hayran kalmıştır.
İclal Cankorel
1950 yılında İstanbul’da doğdu. 1969 yılında İstanbul Alman Lisesi’nden (Abitur); 1973 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden birincilikle mezun oldu. 1976 yılında Kanada, Ottawa-Carleton Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünden “Master” derecesini aldı. 1996 yılında Ankara Üniversitesi, Dil-Tarih- Coğrafya Fakültesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünden “Doktor” unvanını kazandı. 1997-2000 yılları arasında Marmara Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yardımcı doçent olarak görev yaptı. 1998-1999 yılları arasında Bilkent Üniversitesi’nde edebiyat dersleri verdi. 2001-2004 yılları arasında Ukrayna, Kiev Devlet Linguistik Üniversitesi ve 2009-2011 yılları arasında Azerbaycan, Bakü Slavyan Üniversitesi Alman Edebiyatı Bölümü’nde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. 2013 yılından itibaren Marmara Üniversitesi, Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünde Dr. Öğr. Üyesi olarak görev yapmaktadır. Almanca, İngilizce, Fransızca, Rusça ve İtalyanca bilmektedir.