• Sanat Bizi Seviyor

Sanat Bizi Seviyor

  • 190,00 TL
  • 133,00 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Biz sanatı nasıl seviyorsak sanatın da bizi sevebileceğini az çok sezinlemiş olmamız gerekir. Sanatla bir etkileşime girmeden ne onu hakkıyla tanıyabilir ne de o sırrını bütünüyle bizimle paylaşabilir. Evet, sanat bize gelir, içimizde doğar, gelişir ve nihai noktada bizi dönüştürür. Yarım kalan ve sükût-u hayale uğrayan bir sevgi değildir bu. Sanat bizi bir yerden alıp başka bir yere götürürken verdiği sözde hep durmuştur. Sanatın evrensel belleği, güzelliği (çirkin de olsa) ifadeyi ve düşünceyi yaratan bir tür arketiptir. Nesnelere nasıl bir bakışımız varsa, nesnelerin de üzerimizde aynı şekilde bir bakışı vardır. Esasen sanatın doğasından dışa doğru sürekli yayılan, etki altında bırakan bir “aura”; renklere, çizgilere ve desenlere sinmiş, sanatçının hiç kesintiye uğramayan sevgisidir bu.

Ali Akay, sanat üzerine yazılarında uzun yılların birikimini yansıtıyor. Sergilerden, bienallere, müzelerden çağdaş sanat akımlarına kadar birçok konuyu kavramsal ve felsefi düzeyde değerlendiriyor. Paul Cézanne, Marcel Duchamp, Jean Miró, Jean-Luc Moulène, Anish Kapoor gibi yaratıcı, dönüştürücü ve eleştirel dünyaların izlerini adım adım takip ediyor. Marquis de Sade, Pierre Bourdieu ve Gilles Deleuze gibi isimlerle bu perspektif daha da genişliyor. Ayrıca sanatın sosyolojik bir bakışa tâbi tutulduğu yazılardaysa, toplumun sanata karşı hâlâ büyük bir borcunun olduğunu ve sanatın sevgisinde karşılık bulamadığı ortamlarda bu hesabın pek de kolay kapanamayacağı görülüyor.  


  • Yazar: Ali Akay
  • Kitabın Başlığı: Sanay Bizi Seviyor
  • Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 179; Sanat Dizisi - 4
  • Basım Bilgileri: 1. Basım: Ağustos 2017
  • Sayfa Sayısı: 288
  • ISBN: 978-975-2410-63-3
  • Boyutları: 14 x 21

Önsöz

 

I. Bölüm: Sanat Bizi Seviyor

Resmin Sevdiği Adam: Marcel Duchamp

Marcel Broodthaers: Modern Sanatlar Müzesi: Kartallar Kısmı

Miró’nun Özel Yaşamı: Merdivenden Çıkan Çıplak

Fiac Sanat Fuarı

Hepimiz Bir Dramın Şahidiyiz

Jean-Luc Moulène’in Tasarıları

Modern Sanatın İkonları

Karambolaj

Bugün Sürealizme Bakmak: Sürrealizmin Neresindeyiz?

Anish Kapoor’un Sonsuz Kıvrımları

Co-workers

Beat Generation: Bugüne Bir Bakış

Aklımda Bir Delilik Var!

 

II. Bölüm: Sosyal Bir Siyaset Olarak Sanat

İlginç Olan Çeşitlenmeler ve İfadelerdir: Düşüncenin Haritacılığı

Gilles Deleuze’de Mantık ve Anlam

Pierre Bourdieu: Devlet Üzerine

Türkiye’de Bir Marquis de Sade Hayaleti Dolaşıyor

Tarih Nereye Doğru Bakmakta?

Ödenecek Bedeller

Başka Bir Felsefi Dil

Modern Sanatta Oryantalizm Etkileri

Marquis de Sade: Cehennem Güneşine Bakmak

Faniliğin Ayrıntılarında Şiddetli Gezinti

Sanatın Yemekle Verdiği İmtihan

Bellek mi Yoksa Arşiv mi?

 

III. Bölüm: Sanat Bir Refleksiyondur

Ekolojik Bir Sanat Siyaseti mi Yoksa Ekolojik Sanat mı?

Torba Yasada Ne Var?

Savaş ve Sanat

2014 Mayıs Ayı Sıcak mı Geçecek?

Tahribat-ı Tarih

Kültür Politikalarının Neresindeyiz?

Entelektüel Tartışma Eksikliği

Kamusal Alanda Sanatsal Sefalet

Sanat Okunacak Bir Eserdir

Sanat İletişim Değildir

Tophane Saldırıları

Unutuluşun Unutulması

Bilim ve Sanat

Hedef: Nereye Kadar

Sorunlar, Nedenler ve Sonuçsuzluklar

Yeni İttifak Biçimleri

Çizgi ve Gölge

Sanatsal Yaratı

Israrla Gelen Yaratı

Sesler Kokular Çağrışır Orada

Gizli Saklı

 

Dizin

ÖNSÖZ

 

Bu kitap ismini Marcel Duchamp üzerine yapılan bir sergiden alıyor. “Peinture m’”. Yani; “Pentür b’(zi seviyor)”. Ben de sanatın bizi aynı şekilde sevmekte olduğu varsayımından yola çıkarak bu adı vermeyi tercih ettim. Bizim sevdiğimizin bizi sevmesi ise bir oluş haline tekabül etmekte. O, bizi seviyor ve biz de onu seviyorsak, iki taraflı bir oluş içine girmişizdir demek. Yani sanat bizi değiştirmekte biz de sanatı değiştirmekteyiz. İkili kapma bunu gerektirir. Biri değişirken diğeri sabit kalmaz o da değişmektedir. Tekillik adı verilen bu anlamda genelin veya evrenselin tersi olmaktan çok uzaktır. O bir kendinden evrensellik ortaya çıkarmaktır. Bu bakımdan günümüzdeki evrensel tartışmalarında evrenselin artık eskide kaldığını düşünen yerelci veya milliyetçi tezlerin grotesk olmaktan öteye gitmediğini görmekteyiz. Kapanma hiçbir zaman yerel olanı yükseltmedi. Hep uzaklaştırıp, karanlık dönemlere doğru taşımaktan başka işlev göremedi, ne yazık ki! Evrensel olan yerelden yola çıkılarak yaratının en üst düzeye daha önce olmuş olan farklı yapıları, kültürleri ve dilleri içine alarak gerçekleştirilen bir eylemdir: O nedenle sanat bizi sever; çünkü sanatın sadece duyguları, renkleri, dizeleri, çizgileri değil aynı zamanda evrensel bir belleği vardır ve sanatlar diğer bölgelerde yapılan sanatlarla çakışarak, kesişerek sanat haline gelebilirler. Buna karşı durulabilecek bir duvar yıkılmaya mahkûmdur, tarih boyunca asla akıntıya karşı çıkılamaz; duvarlar örülemez; bir an işe yarar gibi durmakta olsalar bile işlevleri zamanla değişerek turistik bakış nesnelerine dönüşerek groteskleşirler ve karnavalları bir ürün haline dönüştürürler. Jean Baudrillard 2004’te yayımladığı bir yazısında, 16. yüzyılda Portekizli papazların Amerika’daki yerlileri Hıristiyanlaşmaya gittiklerinde başlarına gelen hikâyeden söz eder: İyi niyetle giden papazlara karşı büyük bir sevgi gösteren dindarlaştırılmış yerliler, âyinleri sırasında onlara, en çok sevdiklerine yaptıkları muameleyi yaparlar: Onları diri diri yerler. Çünkü yerlilerin alışkanlığı sevdiklerini içlerine almaktır ve bu sembolik olanın aynı zamanda gerçek bir ritüele dönüşmesidir. Yamyamlık ritüeli dinselleştirilmiş ve tek tanrılaştırılmıştır; ama alışkanlıklar sürmektedir bu yeni inanç sisteminde. Bu evrenselin tanımıdır belki de? Öyleyse evrensel, başkalarından alınanı çevirip adapte etmek midir? Evrensel ilerleme olarak adlandırılan dönüştürülmedir. Oluştur. Sabit kalmak ile ilişkisi olamaz; çünkü zaman her seferinde yeni bir olayı işin içine sokmaya başlar ve hem kendisini hem de karşısındakileri dönüştürür. O nedenle detaylardır evrenselin değişimini sağlamakta olanlar. İçinin doldurulmasıyla, evrensel bir kavram veya bir fikir olmaktan çıkıp da bir gerçek olgu olmaya başlar. Bunu sadece Deleuze ve Guattari’nin metinlerinden okumakta değiliz; aynı zamanda Durkheim’ın sosyolojik yöntem olarak adlandırdığı kitapta, “sosyal olgular” gösterdiği zaman, Spencer’ın eleştirisini yapmaktayken benzer bir şey söylemiştir: Olgular, fikirlerden yola çıkmaz; bunlar maddi olanlardır; ön-nosyon değillerdir. O halde, bunlar fikirler düzeyinde kaldığında yazıya veya renge veya bir anlama dönüştürülemediğinde mesela evrensel diye bir kavramın ne olduğunu asla anlayamayacağızdır.

Ressamlar da, diğer sanat daları da aslında bu nedenle ayrıntılara çok önem atfederler; bir resmin başka bir resim ile olan farkını buradan çıkarırlar; her eserin benzerleri olabileceğini ve etkilerden geçebileceğini bilirler ve bu sayede de ayırımları ortaya koyarlar. Burada taklit değil ama duyguların ve hafızanın aktarılmakta olduğunu gösterirler yeni eserlerinde. Sanat tarihinin devamlılığı buradan gelmektedir. Bunun doğusu veya batısı yoktur; “etkilerin coğrafyasını” yazmak bir gün modern veya kadim sanat tarihinin çabası olmalı, bana kalırsa. O zaman post-empresyonistlerin olduğu kadar, Fovistlerin hattâ Picasso’nun veya Klee’nin daha iyi anlaşılabilmesi lazımdır. Hangi değişik etkilere açık olmuşlardır? Kendi topraklarından olmayan etkilere nasıl açık olmuşlardır? Kendi topraklarını, bu şekilde evrenseli anlayacak ve gösterecek bir konuma getirmeyi başarmışlardır? Bunlar önemli sorulardır. Açılmalar, kaçış çizgileri ve oluşlar sanatsal refleksiyonun arkadaşlarıdır. Yakınları ve dostlarıdır. Dostlar olmadan bir yaratı yapılamaz. Felsefe ismi üstünde “bilgelerin dostlarıdır”. Bilgeler Yunan Atinası’nda değil Ön-Asya’da Ege kıyılarındadır. Ama onların dostları Atina’da felsefe adı verilen bir uğraşıyı meydana çıkarmışlardır ve bir ortam işidir bu yeni yaratı. Sanatçıların da dostları vardır ve bunlar birbirlerini oluşa sokmaktadırlar.

O halde sanat bizi, biz de sanatı sevmekteyken başka biri olmaya başlayabiliriz artık; sanat da bu şekilde başkalaşmaktadır.

 

Ali Akay,
İstanbul, 18 Mart 2017

 

 

Ali Akay

Paris’te 1976-1990 yılları arasında Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1986 yılında “Türklerde Devletçi İktidarın Oluşumu” adlı  doktora te­zi­ni sa­vundu.  Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi  Sosyoloji Bölü­mün­de öğ­retim üyesidir. Sergi küratörlüğü yapmaktadır. Sanat, sosyoloji ve çağ­daş sanatı birleştiren yazılar ve kitaplar yazmaktadır. Paris VIII , İNHA üni­versitelerinde Paris’te, Humboldt Üniversitesi’nde Berlin’de dersler vermiştir. Paris Jeu de Paume Müzesi’nde 2009-2010 yılı boyunca seminerler yapmıştır. Toplumbilim (1992-2011) ve Plato Çağdaş Sanat Dergisi (2005-2007) dergilerinin kurucusudur. Son olarak da Teorik Bakış dergisinin kurucusudur.  Yazıları  ve ortak yazarlı kitapları birçok dil­de yayımlanmıştır.