Doğu Batı Sayı 85: Metafor ve Gerçeklik Arasında Lâle Devri (1718-2018)
- 180,00 TL
-
135,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
- Genel Yayın Yönetmeni: Taşkın Takış
- Sayı Editörü: Mehmet Özden
- Yayın Kurulu: Oğuz Adanır, Ali Akay, Simten Coşar, Özcan Doğan, Kurtuluş Kayalı, Armağan Öztürk, Özgür Taburoğlu, Ali Utku, Aytaç Yıldız
- Dergi Başlığı: Metafor ve Gerçeklik Arasında Lâle Devri (1718-2018)
- Dönem: Mayıs, Haziran, Temmuz 2018
- Basım Bilgisi: 3000 Adet
- Sayfa Sayısı: 347
- ISSN: 1303-7242
- Barkod: 9771303724856
- Ön Kapak Resmi: Levnî, “Acem Şahı Hazinedarı Kıymetli Civanı”, albüm, TSM Kütüphanesi H 2164, f.10.
- Arka Kapak Resmi: Sultan III. Ahmed ’in Av Partisi, Jean-Baptiste Vanmour.
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Boyutları: 16,5 x 24
SUNUŞ
Mehmet Özden
300 Yılın Ardından; Metafor ve Gerçeklik Arasında Lâle Devri
GENEL BAKIŞ
Can Erimtan
Ahmed Refik’in Lâle Devri’ni Yazarken Kullandığı Kaynaklar ve ‘Lâle Devri’ Paradigması
Jane Hathaway
18. Yüzyıl Osmanlı Tarihi’ni Yeniden Yazmak
Gül İrepoğlu
Lâle Devri’ne Doğu’dan ve Batı’dan Bakmak: Levnî ile Vanmour
MÜTEFERRİKA’NIN MATBAASI
Orlin Sabev (Orhan Salih)
Lâle Devri, İbrahim Müteferrika ve Osmanlı Türk Matbaacılığının İlk Adımları
“PARİS’E GİT HEY EFENDİ AKL U FİKRİN VÂR İSE / ÂLEME GELMİŞ SAYILMAZLAR GİTMEYENLER PARİS’E”
Güneş Işıksel
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Fransa’da
Aytaç Yıldız
Yirmisekiz Çelebi Mehmed Paris’e Neden Gitti?
DAMAD / SADRAZAM / ELÇİ
Ünal Araç
Politik Söylem ve Kamusal Temsil Aracı Olarak Himâye
Nagihan Gür
‘Lâle Devri’nde Yetişmiş Kudretli Bir Sanat Hâmisi: Hekimoğlu Ali Paşa ve Şairleri
Seda Erkoç
‘Lâle Devri’nin Son Demlerinde İstanbul’da Elçi Olmak: Lord Kinnoull
PATRONA İSYANI
Hakan Yılmaz
Patrona Vak‘ası Hakkında Yazılmış Kısa Kronikler ve Devrin Vak‘anüvisi Küçük Çelebi-zâde İsmâil ‘Âsım’ın “Tārīhçe”si
Robert W. Olson
Esnaf ve Patrona Halil İsyanı (1730): Osmanlı Siyasetinde Bir Eksen Kayması mı?
LÂLE
Özlem Kumbar
“Lâle Devri”nin Lâle’si
Hülya Bulut
Nedim ve Levnî ile Hayat Bulan Lâleler
Neslihan Koç Keskin
Yeni Bilgiler Işığında Osmanlı Lâlesi
MİMARÎ / POLİTİKANIN PSİKOLOJİSİ
Emre Demirel
18. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Yaşanan Sosyal Değişim ve Nurosmaniye Cami
Mehmet Yaşar Ertaş
Lâle Devri’ne Yeni Bir Yaklaşım Önerisi: Politik Psikoloji Perspektifi
Işılay Pınar Özlük
Lâle’nin Seyri: Bir Çiçek, Bir Devir, Bir Çöküş
300 yılın ardından; Metafor ve Gerçeklik Arasında LÂLE DEVRİ
Mehmet Özden
Doğu Batı Dergisinin elinizde tuttuğunuz 85. sayısını büyük ölçüde tarihçi
Ahmet Refik Altınay’a (1881-1937) borçluyuz, desek abartmış olmayız. Bir
zamanlar kendisine ‘tarihi sevdiren adam’ payesi verilen, –‘popüler tarihçi’–
Ahmet Refik, Tarih-i Osmani Encümeni azası iken ve Yahya Kemal’den mülhem ‘Lâle
Devri’ başlıklı bir tefrikayı, önce Ahmed Cevdet Bey’in İkdam
gazetesinde 1913 senesinde 26 sayı halinde neşredip daha sonra 1915 yılında
devlet-i aliyye harp içindeyken kitap olarak bastırmasaydı muhtemelen böylesi
kapsamlı bir Dosya ile karşınıza çıkamazdık. Ahmet Refik’in Damad İbrahim
Paşa’nın sadaret yıllarıyla sınırlı bir dönem için icad ettiği ‘Lâle Devri’
metaforu, darb-ı mesel gibi halefi tarihçiler tarafından, Türk/ecnebi fark
etmeksizin –gerek tasdik ve gerekse itiraz makamında– benimsenmiştir. (Bir yazı
makinesi gibi onlarca eser vermiş Altınay’ın Osmanlıların 1640-1648 dönemi için
bir diğer yakıştırması ‘Samur Devri’ ise, Lâle Devri kadar yaygın bir kullanıma
sahip olmamıştır.)
Onun bu tesir gücü, kısmen, tasvir ettiği lâle devri atmosferinin,
oryantalist yaklaşımlara malzeme sağlaması kadar tarihçiliğinin kaynak,
literatür ve tahkiye dili itibarıyla sergilediği üst düzey performansla da
açıklanabilir. O’nun dün sergilediği ‘popüler tarihçilik’ seviyesinin bugün
birçok ‘akademik tarihçilik’in üstünde olduğunu da belirtmek gerekir. Bu vadide
keza Dersaadet’in sosyal tarihini bir diğer ‘popüler tarihçi’ Reşad Ekrem
Koçu’ya, onun İstanbul Ansiklopedisi’ne borçlu olduğumuz
hatırlanmalıdır. Ne var ki edebî zevkin, ediplere has retoriğin yer yer
tarihçilik kaygısını gölgede bıraktığı bu etkili metinler kusurdan azade
değiller; kaynak kritiği gibi tarihçilik mesleğine uygun prosedürler ile
içerdikleri açık ve örtük ideolojiler açısından yeniden müzakere edilmeliler.
Şüphesiz Peloponnessos Savaşları ile Kominist Manifesto eşit
derecede ideolojik yoğunluğa sahip değiller; kimse Thukydides’in eserini
okuyarak sokaklara dünyayı değiştirmek üzere çıkmaz ancak bu Atinalı generalin
hiç bir dünya görüşüne, dost-düşman tefrikine sahip olmadığı manasına da
gelmez. Bu dosya’nın muradı, böylesi mülahazalar ışığında ve Ahmet Refik’in Lâle
Devri kitabından hareketle, dönemin karakteristiklerini irdelemek, gerek
onun tezlerini gerekse ondan hareketle geliştirilen yorumları tartışmaya açmak,
ideolojik mistifikasyonlardan arındırmaktır. (Selim Karahasanoğlu ve Can
Erimtan gibi uzmanlar Lâle Devri paradigmasının eleştirel ve
alternatif okumasını yaptılar.)
Ahmet Refik, doğum ve ölüm tarihleri itibarıyla Jön Türkler ve
İttihad ve Terakki kuşağının bir üyesi; onların umumi duyarlılığını paylaşmakla
birlikte bir doktrin adamı ya da ideolog ve hele Cemiyet’in yeminli bir üyesi
hiç değil. İttihad ve Terakki’ye destek olduğu kadar muarızlığı da söz konusu.
Yahya Kemal’in Portreler’inde anlattığına bakılırsa, Büyükada’da Yeni
Mecmua’nın yayımlanması (1917) hazırlıkları yapılırken Ziya Gökalp’in
etrafında teşekkül eden ve içlerinde Fuad Köprülü, Ağaoğlu Ahmed, Celal Sahir,
Halim Sabit gibi isimlerin bulunduğu muhitin bir üyesi; nitekim Yeni Mecmua’da
makalelerine sıklıkla tesadüf edilir. 1918 yılında Darülfünun’a önce muallim ve
daha sonra müderris sıfatıyla dâhil oluşunu ihtimal Gökalp’e borçlu.
O ayrıca Harbiye’den 1898 yılında birincilikle mezun olmuş bir
subay, askerî okullarda öğretmenlik yaptıktan sonra Balkan harbinde göz
rahatsızlığı sebebiyle tekaüd edilir. Lâle Devri’ni kaleme almadan önce
gittiği Paris’te müverrih C. Seignobos ile tanışır, daha sonra onun Medeniyet
tarihi kitabını çevirir. Onun tarihçiliğinin siyasi tarih matrisli oluşunda
bunun bir tesiri muhakkak olmalıdır. Diğer yandan Lâle Devri ve sair
kitaplarında ‘ilerici-gerici’ olarak okunabilecek kemalist dikotomileri
kullanmasına rağmen Altınay’ın 1933 Darülfünun tensikatında Üniversite’den
uzaklaştırılan ve kıt emekli maaşına mahkûm edilen müderrislerden olduğu da
hatırlanmalıdır. Mizacının lâle devrine özgü yanını ise, dem meclislerinde ‘mey
kâsesi ellerinde’ olmak üzere, ressam İbrahim Çallı’yla bir küs bir barışık
seyreden ahbaplıklarında da izleyebilmek mümkündür. Aynı zamanda şair ve güfte
yazarı olan Ahmet Refik Bey arkadaşı için bir de ‘Çallı-nâme’ yazmıştır.
Hayatının bütün bu iniş çıkışlarına rağmen onun hâkim vasfının tarihçiliğe
hasredilmiş uzun bir kalem hayatı olduğu söylenebilir.
Ahmet Refik’in Nedim’in gazellerinde ifadesini bulan Dionysos’cu
coşkuyu, en şöhretlisi Kâğıthane’deki Sadâbad olmak üzere Emin-âbad,
Ferah-âbad, Neşat-âbad gibi sayıları yüzü bulan kasr ve köşkleri ile Osmanlı
rokokosunu vs. ‘Lâle devri’ başlığı altında toplamadan önce Lâle, Tanpınar’ın
ifadesiyle saraylı-aristokrat gül’e karşılık Anadolu sadeliğini temsil eden bir
süs bitkisi, keza divan şiiri mazmunu ve ayrıca esoterik bir mânâyı da
içeriyordu, Allah ile aynı harflerden müteşekkil olduğu ve Vahdet’i
temsil ettiği için lâlenin kimi ehl-i tarikin mezar taşlarını da süslediği
bilinmektedir.
Ahmet Refik’in ‘seküler’ Lâle Devri ise, Sultan Üçüncü
Ahmed’in (büyük kızı Fatma Sultan’la evli) damadı Muşkaralı İbrahim
Efendi’yi-Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’yı 1718 Mayısı’nda sadaret makamına
getirmesiyle başlayıp ‘rüesa-yı eşkıya’dan Arnavut/Patrona Halil önderliğinde
28 Eylül 1730’da patlak veren isyan neticesinde Damad İbrahim Paşa’nın katli ve
saltanat değişikliğiyle son bulan 12 yıllık bir dönemi kapsar. 27 yıl önce
Edirne vak’asını (22 Ağustos 1703) müteakip kardeşi Mustafa’dan sonra Osmanlı
tahtına geçen Ahmed-i salis şimdi yerini Patrona İsyanı ile yeğeni Mahmud’a
bırakmaktadır. Şu halde Lâle devri, Sultan Ahmed’in taht müddetinin tamamını
değil, Damad İbrahim Paşa’nın sadrazamlık süresini niteler. İbrahim Paşa göreve
geldikten iki ay kadar sonra Venedik ve Avusturya ile imzalanan Pasarofça
Muahedesinin (Haziran 1718) getirdiği sulh ortamının ‘ıslahatlar’ için maddi
zemini sağlanılır. Prut’ta cenk edilen Rusya Çarı Petro’nun bizzat kendisinin
katıldığı iki Avrupa gezisi, bataklılar üzerinde yeni bir başkent inşa etmesi
gibi radikal teşebbüslerinin yanında sönük kalmaya mahkûm bu ıslah çabalarının
takdir ve tenkidi, devrin Osmanlı ricalinin –N. Elias’ın ifadesiyle ‘Saray
Cemiyeti’nin– zevk, lüks, eğlence kalıp ve ritüellerini ‘ahlâki tefessüh’
göstergelerine indirgemeden ve ‘ilerici-gerici’ söylemine yaslanmadan mümkün
olacaktır.
Netice olarak insanlık tarihini yavaş akan bir nehre benzeten
Braudel’in longue durée perspektifi açısından ancak bir ‘köpük’ olarak
nitelendirilebilecek olan bu on iki yıllık dönem, her şey bir yana Nedim’den
Levnî ve Vanmour’a, Müteferikka’dan Yirmisekiz Mehmet Çelebi’ye Pasarofça’dan
Patrona İsyanı’na, bizzat lâle’nin kendisine, paşaların patronaj ilişkilerine,
harp ve diplomasiye kadar merakımızı tahrik edecek başlıklarla dolu. ‘Lâle
Devri’ sayısına katkıda bulunan tüm meslektaşlarımıza bu vesileyle Doğu Batı
Dergisi adına teşekkürü bir borç biliriz.