Hayatımızın sahiden bir anlamı var mı yoksa –dostlar arasındaki avutucu söz ve küçük yaşam bilgeliklerini saymazsak– tamamen anlamdan mahrum bir sürecin içinde miyiz? Çaresizliğimizin ne kadar farkındayız? Ölüm denilen kaçınılmaz son bizim için kötü bir şey midir? Ölümsüzlük hayalleri insanlık adına bir ilerleme sayılabilir mi? Her türlü içinden çıkılmaz durum göz önüne getirildiğinde, ölümleri intiharla hızlandırmak daha mı iyi olur? İnsanın dünyaya gelişindeki temel çaresizlik durumunu gizleyen felsefe gelenekleri ve hattâ “açıklık ve netlik” konusunda övünen kimi analitik filozoflar hayatın anlamına dair bu temel sorular karşısında suskun kaldılar. Ağır sorular önlerine geldiğinde ya kaçamak yollara başvurdular ya da popüler ve kişisel gelişim yazarları gibi rahatlatıcı, iyimser cevaplar üretme eğiliminde oldular.
İnsanın Çaresizliği, okuyucularını daha açık ve net bir şekilde düşünmeye davet ediyor. David Benatar hayatlarımızın bir anlamı olsa da ne kadar önemsiz varlıklar olduğumuzu hatırlatıyor. Karamsarlık olarak adlandırılan süreç esasında gerçeğin bütününü görebilmektir. Benatar yaşamın geçiciliğini, mutlu görünen yaşamların kalitesinin fazlasıyla düşük olduğunu, insanın büyük acı ve hastalıkları karşısında evrenin kayıtsız tutumunu çözümlerken diğer taraftan aşama aşama ilerleyen kendi mantıksal ve özgün perspektifini okura sunuyor.
- Yazar: David Benatar
- Kitabın Başlığı: İnsanın Çaresizliği: Hayatın En Ağır Sorunları için Samimi Bir Kılavuz
- İngilizce Özgün Metin: The Human Predicament: A Candid Guide to Life’s Biggest Questions
- Çeviren: Cansu Özge Özmen [İngilizce]
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış - Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 377; Felsefe Dizisi - 102
- Basım Bilgileri: 2. Basım: Eylül 2024 (1. Basım: Kasım 2022)
- Sayfa Sayısı: 247
- ISBN: 978-625-8123-31-9
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: Giovanni Segantini, "Le Cattive Madri", 1894.
Türkçe Çeviriye Önsöz
Önsöz
Okur Rehberi
I. Giriş
Hayata Dair Önemli Sorular
Kötümsercilik ve İyimsercilik
İnsanın Çaresizliği ve Hayvanın Çaresizliği
Söylemek ya da Söylememek
II. Anlam
Giriş
Soruyu Anlamak
(Kısmen) İyi Haber
İnsanın Bakış Açısından
Anlam
Toplumun Bakış Açısından
Anlam
İnsanlığın Bakış Açısından
Anlam
Sonuç
III. Anlamsızlık
Kötü Haber
Tanrıcı Hamle
Doğanın “Amaçları”
Kıtlık Değeri
Evrenin Bakış Açısını Reddetmek
Dünyevi Anlama Odaklanmak
Murdar Ciğer ve Arzulanmaya Değer Anlam Çeşitleri
Sonuç
IV. Kalite
Anlam ve Yaşam Kalitesi
İnsanların Yaşam Kaliteleriyle İlgili Değerlendirmeleri
Neden Güvenilir Değildir?
Düşük Yaşam Kalitesi
Hayatta İyiden Çok Kötü Olmasının Nedeni
Seküler İyimserci Teodiseler
Sonuç
V. Ölüm
Giriş
Ölüm Kötü müdür?
Hazcılık ve
Huzursuzluğu
Mahrumiyet Savı
Yok Oluş
Ölüm, Ölen Kişi
için Ne Zaman Kötüdür?
Simetri Savı
Epiküryenleri
Ciddiye Almalı mıyız?
Farklı Ölümler Ne Kadar Kötüdür?
Ölümün Gölgesinde Yaşamak
VI. Ölümsüzlük
Ölümsüzlük Sanrıları ve Fantezileri
Murdar Ciğer
Sonuç
VII. İntihar
Giriş
İntihara Dair Yaygın Savlara Cevaplar
Cinayet Olarak İntihar
Akıl Dışı Bir Eylem
Olarak İntihar
Doğal Olmayan Bir
Eylem Olarak İntihar
Korkakça Bir Eylem
Olarak İntihar
Başkalarının Çıkarları
Ölümün Nihailiği
İntihar Savunmasını Genişletmek
Yaşam Kalitesinin
Daha Güvenilir Bir Değerlendirmesi
Hayatın Anlamsızlığı
İntiharı Meşru Kılar mı?
Bireyin Kontrolü
Tekrar Kazanması
Sonuç
VIII. Sonuç
İnsanın Çaresizliğinin Bir Özeti
Kötümsercilik ve İyimsercilik (Bir Kere
Daha)
İnsanın Çaresizliğine Cevap Vermek
Kaynakça
Dizin
Türkçe Çeviriye Önsöz
İnsanın çaresizliği, isminden de anlaşılacağı gibi, insan
türünün her üyesini etkiliyor. Fakat çaresizliğimiz hakkındaki kitabım ilk yazıldığında
sadece yazıldığı dil olan İngilizce bilenlere ulaşabiliyordu. O yüzden kitabı
başka dillere çevirenlere çok minnettarım. Daha fazla sayıda insanın ortak
kaderimizi anlamalarına yardımcı oluyorlar.
Türkçe basımı için özellikle Doç. Dr. Cansu Özge Özmen’e teşekkür
ederim. Özmen, bu çevirisiyle, ikinci bir kitabımı Türkçe bilen okurlara ulaştırıyor.
Daha önce, gene Doğu Batı Yayınları’ndan çıkan Keşke Hiç Olmasaydık’ı
çevirmişti.
Özmen’in çalışmalarımı çevirme isteğini destekleyen, Doğu Batı
Yayınları’nın kurucusu ve genel yayın yönetmeni Taşkın Takış’a bu kitabımı ve Keşke
Hiç Olmasaydık’ı yayımladığı için minnettarım.
Doğu Batı Yayınları’nın editörü, Ufuk Coşkun’a da teşekkür etmek
istiyorum. Özmen’in söylediğine göre çevirilerin geliştirilmesinde büyük bir
rol oynadığı ve kitapların son haline gelmesine katkıda bulunduğu için.
Kitabın Türkçe çevirisine bu önsözü insanlığın kendini bu kitapta
tartışılan asıl çaresizliğimizi çevreleyen farklı bir çaresizliğin –Covid-19
pandemisi– içinde bulduğu bir dönemde yazıyorum. Pandemi, toplumsal düzeyde
normalde karşılaştığımızdan daha çok varoluşsal sorgulamaya yol açmış gibi
görünüyor. Bunun nedenini anlamak güç değil. Özellikle, sıkı karantina
dönemlerinde ve bazı ülkelerde ölüm oranları arttıkça, dünya bir kıyamet havasına
bürünüyor. Birçok insan hızlı yayılan, ölümcül olabilen, görünmez bir virüs karşısında
kendisini korunmasız hissediyor. Değişen koşulların, daha çok insanı insanlığın
durumunu düşünmeye sevk etmesi şaşırtıcı değil.
Varoluşsal sorgulamaların artışı olumlu bir gelişmeyse de pandemi
çaresizliğinin benim bu kitapta sunduğum insanın çaresizliğiyle aynı şey olduğunu
düşünmek yanlış olur. Pandemi çaresizliği insanın çaresizliğinin bazı
özelliklerinin sonuçlarından sadece biri. Asıl çaresizliğimiz doğmak, mücadele
ve acıyla geçen, görece kısa hayatlar yaşamak ve ölmek –ve tüm bunların
ne amaca hizmet ettiğinin belirsizliği. Pandemi, mücadelenin, acının ve ölümün
artış gösterdiği bir dönem; fakat pandemiler gelir ve geçer. Aynı zamanda bu
pandemi türümüzün geçmişinde yaşadığı ve büyük ihtimalle daha sonra da yaşayacağı
pandemiler kadar kötü de değil. Pandeminin ortasında olmadıklarında da insanlar
birçok şekilde mücadele ediyor, acı çekiyor ve ölüyor. Mevcut koşullar daha çok
insanı onu sorgulamaya teşvik etse de çaresizliğimizin anlaşılması her dönemde
değerli.
Cape
Town
23 Eylül 2020
Önsöz
Doğarız, yaşarız, bu esnada acı çekeriz ve sonra da ölürüz
–sonsuza kadar yok oluruz. Kozmik zaman ve mekânda varlığımız bir zerreden
ibarettir. Bu kadar çok sayıda insanın “Bütün bunlar ne anlama geliyor” diye
sorması şaşırtıcı değildir.
Bu kitapta, bu sorunun doğru yanıtının “nihai olarak hiçbir şey”
olduğunu savunuyorum. Sınırlı derecede teselliye rağmen, insanlığın durumu
gerçekten de hiçbirimizin kaçamayacağı korkunç bir çaresizliktir çünkü
çaresizlik sadece hayatta değil, ölümde de içkindir.
Bu görüşün popüler bir görüş olmaması ve kayda değer derecede
dirençle karşılaşması doğal. Bu yüzden, okurlarımdan (genel olarak ama tümüyle
değil) iç karartıcı görüşüme dair savunduklarımı okurken açık görüşlü olmalarını
rica ediyorum. Gerçekler çoğu zaman çirkindir. (Kısa süreli rahatlamalar için
dipnotlarda zaman zaman yer alan esprilere bakınız.)
Bazı okurlar bu kitapla, başka iç karartıcı görüşleri –var olmanın
ciddi bir zarar olduğunu ve insanları dünyaya getirmememiz gerektiği üreme karşıtı sonucu– savunduğum
önceki kitabım (Keşke Hiç Olmasaydık) arasındaki bağlantıyı merak
edebilirler. Bu sorunun yanıtının ilk bölümü şu: İnsanın Çaresizliği’nde
yer alan bazı konulara Keşke Hiç Olmasaydık’ta değiniliyor fakat bu
konular orada derinlemesine tartışılmıyor.
Öncekiyle bu kitap arasındaki önemli bir kesişme noktası ikisinin
de insanın düşük yaşam kalitesine odaklanması. Bu konuyu Keşke Hiç Olmasaydık’ta
ayrıntılı bir şekilde incelediğim için İnsanın Çaresizliği’nin tamamen dışında
tutmayı düşündüm. Fakat yaşam kalitesi insanın çaresizliğinin o kadar büyük bir
parçası ki, bu konunun incelenmesini ihmal etmek muazzam bir boşluk yaratacaktı.
Bununla birlikte, savunduklarımı Keşke Hiç Olmasaydık’ta ilk defa sunduğumdan
beri geliştirdim. Onları yenileyerek Debating Procreation’ın (Üreme Tartışması) 3. Bölümünde
tekrar yazdım ve sonra İnsanın Çaresizliği’ne uygun hale getirerek ayrı
bir bölüm olarak ekledim.
Keşke Hiç Doğmasaydık ve İnsanın Çaresizliği’nin
konuları oldukça farklı ve İnsanın Çaresizliği’nde savunduklarım üreme karşıtı görüşe dayanmasa
da o görüşü destekler nitelikte.
Bu kitapta yazdıklarım üzerinde uzun yıllardır çalışmama rağmen,
kitabın taslağını Bethesda, Maryland’de Uluslararası Sağlık Enstitüsü’ndeki
Biyoetik Bölümü’nde misafir araştırmacıyken yazdım.
– “Belirtilen görüşler sadece yazara aittir ve Klinik Merkezi,
Ulusal Sağlık Enstitüsü ya da Sağlık ve Beşerî Hizmetler Bölümü’nün görüşlerini
yansıtmamaktadır”. Bunu yazmakla yükümlüyüm fakat bunu yapmak bana biraz komik
geliyor çünkü bu konuda kimsenin kafasının karışacağını düşünmüyorum.
Biyoetik Bölümü’ne de ziyaretimi finanse ettikleri ve beni ilham
verici bir akademik dönem (2014-2015) boyunca misafir ettikleri için teşekkürlerimi
sunmaktan zevk duyuyorum. Biyoetik Bölümü’nün bahar dönemindeki seminer konusu
“ölüm”dü; kötü bir konu olsa da iyi bir tesadüftü. Seminerdeki tartışmalardan
ve benzer bir konusu olan bir okuma grubundan faydalandım. USE’de kitabın iki
bölümüyle ilgili müspet geribildirimler aldım. O bölümlerden birini George
Washington Üniversitesi, Felsefe Bölümü’nde ve Cape Town Üniversitesi, Felsefe
Bölümü’nde seminerlerde sundum. Bölümlerin birinden uyarladığım bir bildiri
Syracuse, New York’ta Ölüm ve Ölmek Felsefesi Uluslararası Topluluğu’nun bir
konferansında sunuldu.
Bana yardımcı olan yorumlar için bu forumlardaki katılımcılara
minnettarım. Özellikle Joseph Millum ve David Wasserman’a bir bölüme verdikleri
ayrıntılı geribildirim için; Travis Timmerman ve Frederick Kaufman’a ölüm ve ölmekle
ilgili konferansta sunduğum bildiriye yaptıkları yazılı yorumlar için ve David
DeGrazia ve Rivka Weinberg’e tüm taslağı okudukları ve yorum yaptıkları için teşekkür
ederim.
Jessica du Toit dipnotlarımdan tüm kaynakçayı oluşturdu, alıntıları
istenen biçime göre düzenledi ve bu esnada bazı hataları da titizlikle fark
ederek düzeltti.
Cape Town Üniversitesi’ne de Ulusal Sağlık Enstitüsü’ndeki
misafir pozisyonunu kabul ederek kitabı yazmamı sağlayan izni verdikleri için
teşekkür borçluyum. Oxford Üniversitesi Yayınları’ndan Peter Ohlin’e de kitapla
ilgilendiği ve bana yardımcı olan yorumları için minnettarım.
Son olarak, aileme ve arkadaşlarıma teşekkür ederim. Onlar da
insanın çaresizliğini paylaşıyorlar fakat benim çaresizliğimi hafifletiyorlar.
Bu kitap onlara adanmıştır.
Cape
Town
14 Ağustos 2016
David Benatar
Güney
Afrikalı David Benatar 1966’da doğmuştur. Cape Town Üniversitesi’nde felsefe
profesörüdür. En ünlü eseri olan Keşke
Hiç Olmasaydık: Var Olmanın Kötülüğü (2006) dışında bazı
eserleri The Second Sexism:
Discrimination Against Men and Boys (2012), David Wasserman ile
beraber yazdığı Debating
Procreation: Is it Wrong to Reproduce? (2015)’tir. Keşke Hiç Olmasaydık: Var Olmanın Kötülüğü,
Benatar’ın Türkçeye çevrilen ilk eseridir. David Benatar, dünyaya gelmenin her
zaman beraberinde ciddi bir zarar getirdiğine inanır. İnsanın hayatındaki “iyi
şeyler”, hayatının nispeten iyi geçmesini sağlasa da, insan dünyaya gelmediği
takdirde bu “iyi şeyler”den zaten mahrum kalmayacaktır. Yazar “üreme karşıtı”
(antinatalist) görüşü savunur –çocuk yapmanın her zaman yanlış olduğunu– ve
üreme karşıtı görüşle, fetüsün ahlâki statüsüyle ilgili olan kürtaj hakkı
yanlısı görüşü birleştirerek kürtaj hakkında “ölüm yanlısı” (gebeliğin erken
dönemlerinde) görüşten yanadır. Üreme karşıtlığı aynı zamanda insanlığın soyunun
tükenmesini de getirecektir. Çoğu insan için içgüdülere ve sezgilere aykırı
olsa da yazar, vardığı sonucu nüfusla ilgili birçok ahlâk kuramı açmazını
çözümleyerek sunar. Aynı zamanda vegan olan Benatar, veganizm konusundaki
tartışmalara da katkıda bulunmuştur.
Cansu Özge Özmen
1982 yılında İstanbul’da doğmuştur. 2004 yılında
Bilkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans eğitimini
tamamladıktan sonra, yüksek lisans derecesini Amerikan Çalışmaları alanında
Heidelberg Üniversitesi’nden, doktora derecesini de Bremen Jacobs
Üniversitesi’nden almıştır. Namık Kemal Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı
Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Kitabın yazarı gibi kendisi
de bir vegandır ve tüm canlıların yaşam hakkını savunan, hayvan özgürlüğü
aktivistleri arasındadır.