Çağımızın Tedirgin İnsanı
- 180,00 TL
-
126,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Karen Horney; Adler, Fromm ve Sullivan gibi sosyal psikolojik kişilik teorisi geliştirmiş ve bu teoriyi yaygınlaştırmış önde gelen psikiyatristlerden biridir. Berlin Psikanaliz Enstitüsü’nde Karl Abraham ve Hanns Sachs tarafından analiz edildikten ve yetiştirildikten sonra Franz Alexander’ın davetiyle ABD’ye gitmiş; önce Chicago Psikanalist Enstitüsü’nde, daha sonra çeşitli kuruluşlarda üst düzey yönetici olarak çalışmıştır. Bilim çevrelerinde takdirle karşılanmış ve eserler üretmiş bir bilim kadınıdır.
Horney’in Çağımızın Tedirgin İnsanı adıyla Türkçesini yayımladığımız kitap etkisini yazıldığı günden bu yana yitirmemiştir. Geniş bir kitlenin anlayabileceği bir dille yazılmış bu kitap, bugünün kültüründe nevrozluğun oluşma şekillerini inceleme konusu yapan öncü kitaplardan biri olmuştur.
Karen Horney’e göre Freud’da bireyin karşılaştığı sorunların biyolojik bir yönelişle ele alınmasına karşılık sosyolojik yöneliş eksik kalmıştır. Freud sosyal olayları daha çok psikolojik etkenlerle ve psikolojik etkenleri de daha çok biyolojik etkenlerle açıklamaya çalışmış bir kişidir. Horney’e göre “nevrozlar, insanlığın kültürel gelişme için ödemek zorunda kaldığı bir bedeldir”, karakter gelişiminde meydana gelen değişikliklerin sebebi de budur.
Horney, elinizdeki kitapta şöyle bir uyarıda bulunmaktadır: “Kültürel olarak belirlenmiş güçlükleri şiddetli bir şekilde hisseden kimseler –özellikle çocukluk yaşantılarında bu gibi güçlüklerin etkisini şiddetle duymuş olanlar–, bunun sonucu olarak da bu güçlüklerin içinden çıkamayanlar ya da kişiliklerinden çok şey yitirerek çıkabilenler büyük bir olasılıkla nevrotiktirler. Onları kültürümüzün üvey çocukları olarak niteleyebiliriz”.
- Yazar: Karen Horney
- Kitabın Başlığı: Çağımızın Tedirgin İnsanı
- İngilizce Metin: The Neurotic Personality of our Time
- Çeviren: Ayda Yörükân [İngilizce]
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış, Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 415; Psikoloji Dizisi - 4
- Basım Bilgileri: 2. Basım: Ocak 2024 (Tur Yayınları, 1980)
- Sayfa Sayısı: 282
- ISBN: 978-625-8123-75-3
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: Erato, Edward John Poynter, 1870.
Çevirenin Önsözü
Giriş
I.
Nevrozların Kültürel ve Psikolojik Kapsamı
II.
Çağımızın Nevrotik Kişiliğinden Söz Etmenin Nedenleri
III.
Endişe
IV.
Endişe ve Düşmanlık
V.
Nevrozların Temel Yapısı
VI.
Sevilmek için Duyulan Nevrotik İhtiyaç
VII.
Sevilmek için Duyulan Nevrotik İhtiyacın Başka Ayırt Edici
Nitelikleri
VIII.
Sevilmek için Başvurulan Yollar ve İstenmemeye Karşı Gösterilen
Duyarlılık
IX.
Sevilmek için Duyulan Nevrotik İhtiyaçta Cinselliğin Rolü
X.
Güçlü Olma, Saygınlık Kazanma, Mal Mülk Edinme Çabası
XI.
Nevrotik Yarışma
XII.
Yarışmadan El Çekmek
XIII.
Nevrotik Suçluluk Duyguları
XIV.
Nevrotik Acının Anlamı (Mazoşizm Problemi)
XV.
Kültür ve Nevroz
Giriş
Bu kitabı yazarken göz önünde bulundurduğum amaç, aramızda
yaşayan nevrotik insanı tam olarak anlatmaya çalışmak ve onu, bugün içerisinde
bulunduğu çatışmaları, endişeleri, acıları ve kendisiyle olduğu kadar başkalarıyla
ilişkilerinde de karşılaştığı güçlüklerle birlikte ortaya koymaktır. Burada
nevrozların özel bir türü ya da türleri ile ilgilenecek yerde, dikkatimi, şu ya
da bu şekilde çağımızın aşağı yukarı tüm nevrotik kişilerinde ortaya çıkan
karakter yapısı üzerinde topladım.
Bu kitapta, nevrotik bir insanın bugünkü çatışmalarına ve bu çatışmaları
çözmek için yaptığı denemelere, bugünkü endişelerine ve bu endişeler karşısında
başvurduğu savunma araçlarına ağırlık verilmiştir. Böylece, nevrotik insanın
bugünkü durumu üzerinde durmakla, nevrozların temelinde ilk çocukluk yaşantılarının
bulunmuş olduğu görüşünü bir yana atmış değilim. Ama bu tutum, dikkatimizi yalnızca
çocukluk yılları üzerinde toplamayı, çocukluk yıllarından başka bir şey
görmemeyi ve sonraki tepkileri, daha çok önceki tepkilerin bir tekrarı olarak
görmeyi gerektirmez. İşte bu noktada ben birçok psikanalistten ayrılıyorum.
Çocukluk yaşantıları ile daha sonraki çatışmalar arasındaki ilişkinin, yalnızca
bir neden-sonuç ilişkisi üzerinde duran psikanalistlerin sandığından çok daha
karmaşık olduğunu göstermek istiyorum. Çocukluk yaşantıları, nevrozları
belirleyen durumları ya da etkenleri yaratmış olmakla birlikte, daha sonraki
güçlüklerin biricik nedeni değildirler.
Dikkatimizi nevrotik bir insanın bugün içerisinde bulunmuş olduğu
güçlükler üzerinde topladığımız zaman, nevrozların oluşumuna yalnızca bireysel
yaşantıların değil, aynı zamanda, içerisinde bulunduğumuz kültürel durumların
da neden olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Gerçekten de kültürel durumlar
bireysel yaşantıları etkilemek ve renklendirmekle kalmazlar, önünde sonunda
onların belirli bir şekil almasına da yol açarlar. Sözgelişi, bir insanın “her şeye
karışan ve hep kendi dediğinin olmasını isteyen” ya da “kendini yalnızca
çocuklarına veren” bir anne olması bireysel bir alınyazısıdır; ama bu çeşit
annelere belirli kültürel durumlar içerisinde rastlanır ve böyle bir yaşantının
daha sonraki hayatı etkilemesi de yalnızca bu kültürel durumlara bağlıdır.
Kültürel durumların nevrozlar üzerindeki etkisinin büyük önemini
anladığımız zaman, Freud tarafından nevrozların temeli olarak görülen biyolojik
ve fizyolojik etkenler arka plana itilmiş olmaktadır. Bu sonuncuların etkisi,
ancak elimizde açık seçik kanıtlar olduğu zaman hesaba katılmalıdır.
Konuyu böyle bir açıdan ele alışım, nevrozlardaki birçok temel
sorunun yepyeni bir şekilde yorumlanmasına yol açmaktadır. Bu yorumlamalar,
mazoşizm sorunu, sevilmek için duyulan nevrotik ihtiyacın ortaya çıkardığı
sonuçlar, nevrotik suçluluk duygularının anlamı gibi çeşitli sorunlarla ilgili
olmakla birlikte, ortak bir temele de dayanmaktadır: Nevrotik karakter eğilimlerinin
gelişmesinde endişenin oynadığı belirleyici role ağırlık verilmiş olması.
Yorumlamalarımdan çoğu Freud’unkilerden ayrılmış olduğu için, bazı
okuyucular bu kitapta ortaya atılmış görüşlerin psikanalizle ilgili olup olmadığını
sorabilirler. Bu sorunun cevabı, “psikanaliz” deyince daha çok ne anlaşıldığına
bağlıdır. Eğer psikanalizin Freud’un öne sürmüş olduğu kuramların bütününden başka
bir şey olmadığına inanılıyorsa, bu kitapta sunulmuş görüşler
psikanaliz değildir. Eğer “psikanaliz” deyince, daha çok,
bilinçdışı süreçlerin rolü ve kendilerini açığa vurma yolları ve bu bilinçdışı
süreçleri bilinç yüzeyine çıkaracak bir tedavi şekli ile ilgili bazı temel düşünce
eğilimleri anlaşılıyorsa, o zaman burada ortaya atılmış görüşler, psikanalizin
kapsamına girer. Freud’un kuramsal yorumlamalarının tümüne sıkı sıkıya bağlı
kalmanın, nevrozları, Freud’un kuramının yönelttiği şekilde açıklamak, yani
Freud’un kuramı nevrozlarda neyi aramaya doğru götürüyorsa onu bulmaya çalışmak
gibi bir tehlike yaratacağına inanıyorum. Bu ise bir yerde donup kalmak
tehlikesiyle karşılaşmak demektir. Bence Freud’un ortaya koymuş olduğu o dev
esere bağlı kalma, onun kurduğu temellere dayanma şeklinde olmalıdır, böylece,
kuramsal alanda olduğu kadar tedavi alanında da psikanalizin gelecek için sunmuş
olduğu imkânların gerçekleşmesine yardımcı olabiliriz.
Bu noktalar, akla gelebilecek bir soruyu da cevaplandıracaktır:
Benim yorumlamalarımın bir dereceye kadar Adler’inkine bağlı olup olmadığı.
Adler’in ağırlık verdiği bazı noktalarla birtakım benzerlikleri olmakla birlikte,
benim yorumlamalarımın temelinde Freud’un görüşleri bulunmaktadır. Adler,
psikolojik süreçlerin özünü verimli bir şekilde kavramayı başarabilmiş bir görüşün
bile, tek yönlü olduğu ve Freud’un temel buluşlarına dayanmadığı zaman kısır
kalabileceğini gösteren iyi bir örnektir.
Başka psikanalitik yazarlarla hangi bakımdan uyuştuğumu, hangi
bakımdan onlardan ayrıldığımı belirtmek bu kitabın temel amacı olmadığı için,
görüş ayrılıkları ile ilgili tartışmalarımı genellikle Freud’un görüşlerinden
açıkça ayrılan belli sorunlar üzerindeki düşüncelerimle sınırlamak istedim.
Burada ileri sürdüğüm görüşler, nevrozlar üzerindeki uzun
psikanalitik incelemelerden edindiğim izlenimlerdir. Yorumlamalarımın dayandığı
olgular bütününü (materyali) okuyucularıma sunabilmek için, kitabıma tek tek
durumlarla ilgili birçok ayrıntılı hayat hikâyesi koymuş olmam gerekirdi; ne
var ki böyle bir tutum, nevrozlarla ilgili sorunların genel bir portresini
çizmek amacını güden bir kitabın gerektiğinden çok yüklü olmasına yol açardı. Bununla
birlikte, bu olgular bütünü olmadan da, uzmanlar kadar meslekten olmayan
kimseler de, belirtmiş olduğum şeylerin geçerliğini sınayabilirler. Okuyucu eğer
dikkatli bir gözlemci ise, benim öne sürdüğüm varsayımları kendi gözlemleri ve
deneyimleri ile karşılaştırabilir ve böylece, söylediğim şeyleri onaylayabilir
ya da reddedebilir, değiştirebilir ya da doğrulayabilir.
Bu kitap kolayca anlaşılabilir bir dille yazılmıştır; açık seçik
olabilmek kaygısı ile çok fazla ayrıntılı konulara girmekten kaçındım. Elimden
geldiği kadar teknik terimler kullanmamaya çalıştım, çünkü bu gibi terimler
kullanma hemen her zaman açık ve seçik bir şekilde düşünmeyi engelleme gibi bir
tehlike yaratır. Bu yüzden birçok okuyucuda, özellikle mesleğin yabancısı olan
kimselerde, nevrotik kişilikle ilgili sorunların kolayca anlaşılabileceği kanısı
uyanabilir. Ama böyle bir sonuca varmak yanlış, hattâ tehlikelidir. Bütün
psikolojik sorunların kaçınılmaz bir şekilde iç içe girmiş olduğunu ve kolay
kolay kavranılamayacağını gözden kaçırmamalıyız. Bu gerçeği kabul etmek
istemeyen biri varsa, bu kitabı okumaması daha iyi olur. Yoksa kafası karışacak
ve aradığı hazır formülleri burada bulamayarak hayal kırıklığına uğrayacaktır.
Bu kitap, mesleği gereğince nevrotik kişilerle uğraşmak zorunda
kalan ve bu konudaki problemlerin yabancısı olmayan kimselere olduğu kadar,
mesleğin dışında kalmakla birlikte konu ile ilgilenen kimselere de
seslenmektedir. Mesleği gereğince konu ile ilgilenenler arasında da yalnızca
psikiyatrlar için değil, sosyal hizmet görevlileri ve öğretmenler; aynı
zamanda, çeşitli kültürlerin incelenmesinde psikolojik etkenlerin anlam ve
önemini kavramış antropologlar ve sosyologlar için de yararlı olacaktır. Son
olarak, bu kitabın, nevrotik insanın kendisi için de belli bir önem taşıyacağını
umuyorum. Böyle bir kimse, eğer herhangi bir psikolojik düşünceyi kendi iç
dünyasına karışma ya da kendisine zorla kabul ettirilmek istenen bir şey olarak
görüp, ta başından reddetmeye kalkmazsa, çoğu zaman kendi acılarından yola çıkarak,
karmaşık psikolojik olayları kendinden daha güçlü insan kardeşlerinden daha iyi
anlayabilir ve kavrayabilir. Ama ne yazık ki kendi durumuyla ilgili bir şeyler
okumak onu iyileştirmeyecektir; okuduğu şeylerde, büyük
bir olasılıkla, kendinden çok, başkalarını bulma eğilimi
gösterecektir.
Bu kitabın yayıma hazırlanmasında yardımcı olan
Elizabeth Todd’a burada teşekkür etmek isterim. Kendilerine borçlu olduğum
yazarlar metinde belirtilmiştir. Bize çalışmalarımızın dayandığı temeli ve
kullanacağımız araçları sağlayan Freud’a ve ulaşmış olduğum sonuçlarda katkısı
bulunan hastalarıma ayrıca minnet duygularımı belirtmeyi büyük bir borç
bilirim.
Karen Horney
Alman asıllı
Amerikan psikiyatr ve psikanalist (Hamburg 1885-New York 1952). Önce Berlin
Psikanaliz Enstitüsü sekreteri, 1932-1934 yıllarında Chicago Psikanaliz
Enstitüsü müdür yardımcısı oldu. Daha sonra New York’a gitti. Katı Freudcu
görüşten ayrılarak nevrozların oluşmasında biyolojik etkenlerden çok, birey
üzerinde çevre ve kültürel etkenlerin önemli olduğu görüşünü ileri sürdü.
1941’de Amerikan Psikanaliz Enstitüsü’nü kurdu. Self-Analysis 1924, Our
Inner Conflicts 1945, Neurosis and Human Growth, 1950 adlı
kitapları öteki önemli eserlerindendir.