Biz sanatı nasıl seviyorsak sanatın da bizi sevebileceğini az çok sezinlemiş olmamız gerekir. Sanatla bir etkileşime girmeden ne onu hakkıyla tanıyabilir ne de o sırrını bütünüyle bizimle paylaşabilir. Evet, sanat bize gelir, içimizde doğar, gelişir ve nihai noktada bizi dönüştürür. Yarım kalan ve sükût-u hayale uğrayan bir sevgi değildir bu. Sanat bizi bir yerden alıp başka bir yere götürürken verdiği sözde hep durmuştur. Sanatın evrensel belleği, güzelliği (çirkin de olsa) ifadeyi ve düşünceyi yaratan bir tür arketiptir. Nesnelere nasıl bir bakışımız varsa, nesnelerin de üzerimizde aynı şekilde bir bakışı vardır. Esasen sanatın doğasından dışa doğru sürekli yayılan, etki altında bırakan bir “aura”; renklere, çizgilere ve desenlere sinmiş, sanatçının hiç kesintiye uğramayan sevgisidir bu.
Ali Akay, sanat üzerine yazılarında uzun yılların birikimini yansıtıyor. Sergilerden, bienallere, müzelerden çağdaş sanat akımlarına kadar birçok konuyu kavramsal ve felsefi düzeyde değerlendiriyor. Paul Cézanne, Marcel Duchamp, Jean Miró, Jean-Luc Moulène, Anish Kapoor gibi yaratıcı, dönüştürücü ve eleştirel dünyaların izlerini adım adım takip ediyor. Marquis de Sade, Pierre Bourdieu ve Gilles Deleuze gibi isimlerle bu perspektif daha da genişliyor. Ayrıca sanatın sosyolojik bir bakışa tâbi tutulduğu yazılardaysa, toplumun sanata karşı hâlâ büyük bir borcunun olduğunu ve sanatın sevgisinde karşılık bulamadığı ortamlarda bu hesabın pek de kolay kapanamayacağı görülüyor.
- Yazar: Ali Akay
- Kitabın Başlığı: Sanay Bizi Seviyor
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 179; Sanat Dizisi - 4
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Ağustos 2017
- Sayfa Sayısı: 288
- ISBN: 978-975-2410-63-3
- Boyutları: 14 x 21
Önsöz
I. Bölüm: Sanat Bizi Seviyor
Resmin Sevdiği Adam: Marcel Duchamp
Marcel Broodthaers:
Modern Sanatlar Müzesi: Kartallar Kısmı
Miró’nun
Özel Yaşamı: Merdivenden Çıkan Çıplak
Fiac Sanat Fuarı
Hepimiz Bir Dramın Şahidiyiz
Jean-Luc
Moulène’in
Tasarıları
Modern Sanatın İkonları
Karambolaj
Bugün
Sürealizme Bakmak: Sürrealizmin Neresindeyiz?
Anish Kapoor’un Sonsuz Kıvrımları
Co-workers
Beat Generation: Bugüne Bir
Bakış
Aklımda Bir Delilik Var!
II. Bölüm: Sosyal Bir Siyaset Olarak Sanat
İlginç Olan Çeşitlenmeler ve İfadelerdir: Düşüncenin
Haritacılığı
Gilles Deleuze’de
Mantık ve Anlam
Pierre Bourdieu:
Devlet Üzerine
Türkiye’de Bir Marquis de Sade
Hayaleti Dolaşıyor
Tarih Nereye Doğru Bakmakta?
Ödenecek
Bedeller
Başka Bir Felsefi Dil
Modern
Sanatta Oryantalizm Etkileri
Marquis de Sade: Cehennem
Güneşine Bakmak
Faniliğin Ayrıntılarında Şiddetli Gezinti
Sanatın Yemekle Verdiği İmtihan
Bellek mi Yoksa Arşiv mi?
III. Bölüm: Sanat Bir Refleksiyondur
Ekolojik Bir Sanat Siyaseti mi Yoksa Ekolojik Sanat mı?
Torba Yasada Ne Var?
Savaş ve Sanat
2014 Mayıs Ayı Sıcak mı Geçecek?
Tahribat-ı Tarih
Kültür Politikalarının Neresindeyiz?
Entelektüel
Tartışma Eksikliği
Kamusal Alanda Sanatsal Sefalet
Sanat
Okunacak Bir Eserdir
Sanat
İletişim Değildir
Tophane Saldırıları
Unutuluşun Unutulması
Bilim ve Sanat
Hedef: Nereye Kadar
Sorunlar,
Nedenler ve Sonuçsuzluklar
Yeni İttifak
Biçimleri
Çizgi ve Gölge
Sanatsal Yaratı
Israrla Gelen Yaratı
Sesler Kokular Çağrışır Orada
Gizli Saklı
Dizin
ÖNSÖZ
Bu
kitap ismini Marcel Duchamp üzerine yapılan bir
sergiden alıyor. “Peinture m’”. Yani; “Pentür b’(zi seviyor)”.
Ben de sanatın bizi aynı şekilde sevmekte olduğu varsayımından yola çıkarak bu
adı vermeyi tercih ettim. Bizim sevdiğimizin bizi sevmesi ise bir oluş haline
tekabül etmekte. O, bizi seviyor ve biz de onu seviyorsak, iki taraflı bir oluş
içine girmişizdir demek. Yani sanat bizi değiştirmekte biz de sanatı
değiştirmekteyiz. İkili kapma bunu gerektirir. Biri değişirken diğeri sabit
kalmaz o da değişmektedir. Tekillik adı verilen bu anlamda genelin veya
evrenselin tersi olmaktan çok uzaktır. O bir kendinden evrensellik ortaya
çıkarmaktır. Bu bakımdan günümüzdeki evrensel tartışmalarında evrenselin artık
eskide kaldığını düşünen yerelci veya milliyetçi tezlerin grotesk olmaktan
öteye gitmediğini görmekteyiz. Kapanma hiçbir zaman yerel olanı yükseltmedi.
Hep uzaklaştırıp, karanlık dönemlere doğru taşımaktan başka işlev göremedi, ne
yazık ki! Evrensel olan yerelden yola çıkılarak yaratının en üst düzeye daha
önce olmuş olan farklı yapıları, kültürleri ve dilleri içine alarak
gerçekleştirilen bir eylemdir: O nedenle sanat bizi sever; çünkü sanatın sadece
duyguları, renkleri, dizeleri, çizgileri değil aynı zamanda evrensel bir
belleği vardır ve sanatlar diğer bölgelerde yapılan sanatlarla çakışarak,
kesişerek sanat haline gelebilirler. Buna karşı durulabilecek bir duvar
yıkılmaya mahkûmdur, tarih boyunca asla akıntıya karşı çıkılamaz; duvarlar
örülemez; bir an işe yarar gibi durmakta olsalar bile işlevleri zamanla
değişerek turistik bakış nesnelerine dönüşerek groteskleşirler ve
karnavalları bir ürün haline dönüştürürler. Jean Baudrillard 2004’te yayımladığı bir
yazısında, 16. yüzyılda Portekizli papazların Amerika’daki yerlileri
Hıristiyanlaşmaya gittiklerinde başlarına gelen hikâyeden söz eder: İyi niyetle
giden papazlara karşı büyük bir sevgi gösteren dindarlaştırılmış yerliler,
âyinleri sırasında onlara, en çok sevdiklerine yaptıkları muameleyi yaparlar:
Onları diri diri yerler. Çünkü yerlilerin alışkanlığı sevdiklerini içlerine
almaktır ve bu sembolik olanın aynı zamanda gerçek bir ritüele dönüşmesidir.
Yamyamlık ritüeli dinselleştirilmiş ve tek tanrılaştırılmıştır; ama
alışkanlıklar sürmektedir bu yeni inanç sisteminde. Bu evrenselin tanımıdır
belki de? Öyleyse evrensel, başkalarından alınanı çevirip adapte etmek midir?
Evrensel ilerleme olarak adlandırılan dönüştürülmedir. Oluştur. Sabit kalmak
ile ilişkisi olamaz; çünkü zaman her seferinde yeni bir olayı işin içine
sokmaya başlar ve hem kendisini hem de karşısındakileri dönüştürür. O nedenle
detaylardır evrenselin değişimini sağlamakta olanlar. İçinin doldurulmasıyla,
evrensel bir kavram veya bir fikir olmaktan çıkıp da bir gerçek olgu olmaya
başlar. Bunu sadece Deleuze ve Guattari’nin metinlerinden okumakta
değiliz; aynı zamanda Durkheim’ın sosyolojik yöntem
olarak adlandırdığı kitapta, “sosyal olgular” gösterdiği zaman, Spencer’ın
eleştirisini yapmaktayken benzer bir şey söylemiştir: Olgular, fikirlerden yola
çıkmaz; bunlar maddi olanlardır; ön-nosyon değillerdir. O halde, bunlar
fikirler düzeyinde kaldığında yazıya veya renge veya bir anlama
dönüştürülemediğinde mesela evrensel diye bir kavramın ne olduğunu asla
anlayamayacağızdır.
Ressamlar da, diğer sanat daları da aslında bu nedenle ayrıntılara
çok önem atfederler; bir resmin başka bir resim ile olan farkını buradan
çıkarırlar; her eserin benzerleri olabileceğini ve etkilerden geçebileceğini
bilirler ve bu sayede de ayırımları ortaya koyarlar. Burada taklit değil ama
duyguların ve hafızanın aktarılmakta olduğunu gösterirler yeni eserlerinde.
Sanat tarihinin devamlılığı buradan gelmektedir. Bunun doğusu veya batısı
yoktur; “etkilerin coğrafyasını” yazmak bir gün modern veya kadim sanat
tarihinin çabası olmalı, bana kalırsa. O zaman post-empresyonistlerin olduğu
kadar, Fovistlerin hattâ Picasso’nun veya Klee’nin daha iyi anlaşılabilmesi
lazımdır. Hangi değişik etkilere açık olmuşlardır? Kendi topraklarından olmayan
etkilere nasıl açık olmuşlardır? Kendi topraklarını, bu şekilde evrenseli
anlayacak ve gösterecek bir konuma getirmeyi başarmışlardır? Bunlar önemli
sorulardır. Açılmalar, kaçış çizgileri ve oluşlar sanatsal refleksiyonun
arkadaşlarıdır. Yakınları ve dostlarıdır. Dostlar olmadan bir yaratı yapılamaz.
Felsefe ismi üstünde “bilgelerin dostlarıdır”. Bilgeler Yunan Atinası’nda değil
Ön-Asya’da Ege kıyılarındadır. Ama onların dostları Atina’da felsefe adı
verilen bir uğraşıyı meydana çıkarmışlardır ve bir ortam işidir bu yeni yaratı.
Sanatçıların da dostları vardır ve bunlar birbirlerini oluşa sokmaktadırlar.
O halde sanat bizi, biz de sanatı sevmekteyken başka biri olmaya
başlayabiliriz artık; sanat da bu şekilde başkalaşmaktadır.
Ali Akay,
İstanbul, 18 Mart 2017
Ali
Akay
Paris’te 1976-1990 yılları arasında
Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilim okudu. 1986 yılında “Türklerde Devletçi
İktidarın Oluşumu” adlı doktora tezini savundu. Mimar Sinan
Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesidir.
Sergi küratörlüğü yapmaktadır. Sanat, sosyoloji ve çağdaş sanatı birleştiren
yazılar ve kitaplar yazmaktadır. Paris VIII , İNHA üniversitelerinde Paris’te,
Humboldt Üniversitesi’nde Berlin’de dersler vermiştir. Paris Jeu de Paume
Müzesi’nde 2009-2010 yılı boyunca seminerler yapmıştır. Toplumbilim (1992-2011)
ve Plato Çağdaş Sanat Dergisi (2005-2007) dergilerinin
kurucusudur. Son olarak da Teorik Bakış dergisinin
kurucusudur. Yazıları ve ortak yazarlı kitapları birçok dilde
yayımlanmıştır.