Ars Moriendi: Kül Kabından Deyişler
- 150,00 TL
-
105,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Anlam katmanları yoğun, metinlerarası atıflarla örülü, kendini kolay ele vermeyen bir yapıt Ars Moriendi: Anlatıcı-ben, okuru yıkmak, onu kaygının avuçlarına çekebilmek için her yazıda kendini yeniden kuruyor adeta. Bir yazıya bir Çin kıssasının anlatıcısı ile başlıyor; bir diğerini bir söylen kahramanına söylettiği sözlerle bitiriyor. Ve dile yönelik özgün tasarruflarıyla, son dönemde epidemik bir hâl alan şiirsel teraneleri şiir sanma hastalığına savaş açarak, bütün bu pespayeliğin karşısına ancak dil erbábının anlayacağı, inceliklerle dolu bir üslupla çıkıyor. Kendine kaygılı bir ‘yeryüzü duruşu’ seçen, otobiyografik teferruatların köşelerinden sızan birçok insan, kaygı ile örülmüş şiirler yazan birçok şair ve yazardan alıntılar/bahisler var Ars Moriendi’de. Kitabın “Dasein İçin Kaygılık” başlığını taşıyan ilk yazısında alıntıladığı, Rilke’nin “Ben Ölürsem”i ile Cem Yavuz yalnızca şiiri çevirmekle kalmıyor; bütün müzmin kaygılıların hâlet-i ruhiyesini de tercüme etmiş oluyor…
- Yazar: Cem Yavuz
- Kitabın Başlığı: Ars Moriendi: Kül Kabından Deyişler
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 252; Edebiyat - 63
- Basım Bilgileri: 1. Basım / Şubat 2020
- Sayfa Sayısı: 127
- ISBN: 978-625-7030-04-5
- Kapak Resmi: Für Paul Celan: Aschenblume; Anselm Kiefer
- Boyutları: 13,5 x 21
Yeni Bir Sezginin Eşiğinde...
Cenk Palaz
Dasein için Kaygılık
Veba Süreği
Morbus Sacer ¡
Melania Khole
Adem Heykeli
Aşkın Sayılar
Acı Karınca Duası
Anbean!
Est et Non
Sessiz Harfler Ülkesi
Şiirin Umutları: Bahtsızların Çabaları
Hayat Yok Bu Gezegende
Köpekler ! Şiir ¡
Çöplükler Prensesi
Şair Öldüren ‽
Anhedonia
Yamyam Aksánı
Kırkayak Tabiatı
Yeni Bir Sezginin Eşiğinde...
“Çağın ruhu, kontrolsüz
ışık ve ses. Düşünceye bulaşık ışık ve ses (ışıkla sese boğulan dipsiz
düşünç!) varoluşun içini oyarak amansız boşluklar açıyor. Natura üzerine
gelişiçirkin abanan bu istilânın çağ insanını patolojik bir hâle evirdiği de
áşikâr.
Ve şair [yazar], en çok da o, mezkur istilâya karşı alıcı
kaynaklarını dikkatle, rikkatle terbiye etmek zorunda. Zira can kulağını,
‘ortam’ adı verilen çöp havuzunda hadsizce üreyen yávenin (Geschwätzigen)
ayartısına teslim edip örtüye büründükçe, ayarsızlar çağının en afili jargonimaj
hologramına dönüşmesi mukadder olacaktır!”
Şair Cem Yavuz’un Hür Tractatus’unda
yer alan bu ifadeler, genel anlamıyla hayatımıza özel olarak da gitgide
edebiyat ortamına egemen olan sanallığı, imaj ve jargon istilâsını keskin bir
retorikle ortaya koyuyor. Önümüzde bir yanda türlerarası geçişliliğin kalkması
ve metnin öne çıkmasının getirdiği yadırgama duygusu varsa, öte yanda da dile ilişkin
özgün ve özgül tasarruflarda bulunan kalemlerin bu “bilisiz” söz ve imge
savurganlığında gümbürtüye gitme tehlikesi var. Ars Moriendi ~ Kül Kabından Deyişler işte bu denli
netameli bir dönemde, okurun kaybettiği deneyim ile yazarın kaybettiği tasarruf
arasındaki bağı tanzim etmek üzere, Cem Yavuz’la yeniden beliriyor.
. . .
Ars Moriendi’yi,
çığrından çıkmış bir şiirselliğin savunusunu yapan şair-denemecilerin, köşe
yazarlarının yazdıklarının bir alternatifi olarak görmek, betiğin çok
boyutluluğunu reddetmek olacaktır. Zira Ars Moriendi ile Yavuz, yalnızca
‘kokuşmuş şiirsellik’e almaşık bir soluk getirmekle kalmıyor; Nurdan
Gürbilek’in “Türkiye’nin Ruhu” başlıklı yazısında (Virgül, Sayı 16, Şubat
1999) adlarını andığı, şiirin dışından gelen sosyalist yazarlar gibi erkin
kokuşmuş dilini de amansızca eleştiriyor.
Ars Moriendi Latince bir ifade; “ölme sanatı” anlamına geliyor. Onbeşinci
yüzyıl Avrupası’nda ölülerin başında okunan, aziz kıssalarının, ölüme ilişkin
ritüellerin anlatıldığı gravürlü kitaplara ars moriendi dendiğini
biliyoruz. Yapıtına Ars Moriendi ~ Kül Kabından Deyişler adını vererek
Cem Yavuz okuru hem bu kitaplarda tasvir edilen apokaliptik düzleme çağırıyor,
hem de ölümün hangi çağda, hangi toplumda olursa olsun insanoğlunun ebedi meselesi
olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Betikte yer alan yazıların hemen tümüne
sinen affectio’nun da ölüm fikri olduğu söylenebilir. Ancak bu, ‘insan
vücudunun tüm biyolojik fonsiyonlarının durması’ ile gelen türden bir ölüm
değil. Daha ziyade gündelik yaşamda bireye dayatılan; iktidar, devlet ya da erk
tarafından örgütlenerek tedavüle sokulan, adeta hayatın kendisinden gelen bir
ölme biçimi...
Cem Yavuz, bu fasit daireden çıkmanın olanaksızlığının da
bilincinde: Tek çare, bireyin bu olanaksızlığı varoluş sebebi olan alan neyse
orada dönüştürmesi. Bedeli yok olmak, alay edilmek, güçsüz düşmek olsa da.
Resmí tarihin kayıtlarından silinen Siamanto ile Osip Mandelştam’ın, “cihandan
ve hükumetten memnun ruh mühendislerinin kara mürekkebinden köyün ve çocukluğun
serázad iklimine kaçan” Esenin ile “hayatın, kâğıtlarda kurduğu eşitliği
doğrulayacağını uman” matematikçi Évariste Galois’nın bu yazılarda bir araya
gelmesi de bundan. Yavuz, kaçınılmaz olan ölümün karşısına, insanoğlunun
ölümsüz kılabildiği yegâne şey olan sanat ile çıkıyor. Bu sayede ölmek fiilini
de sanata dönüştürüyor: “...Her şey.. ánı rikkatle sona dokuyan örümcek;
sürçüp yarışı terk eden atın ‘bitmek bilen’ gözleri; ‘tek, tenha’ –iliğin
seğirmesi; gökle üstümüze gerili usanç; ‘Gizyüz’ün akan giysileri; düşlerimizde
‘hiç kaymayacak’ zannıyla sahiplendiğimiz yıldızlar; anne baba çocuk adsız toz
ailesi; mendil cebi suslu harfler taziye resmi arsızca mis gibi ve kahkaka ve
‘acımız büyük’...”
Ölümün hem biyolojik hem de gündelik anlamda kaçınılmazlığının
farkında olma duygusu ve buna rağmen yaşamanın verdiği kaygının Ars Moriendi’nin
ana aksı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu Cem Yavuz’u bir noktada sosyalist
denemecilerden de ayırıyor aslında: Hayat içerisindeki ölümün çeşitli
dışsallıklardan (toplum, devlet, aile, iktidar) geleceğini sezen ve bu
kurumların örgütlü zulmüne karşı mücadele eden sosyalistler kadar, ölümün
belirsizliklerden de kaynaklanabileceğini seziyor, sezdiriyor Yavuz.
Korkularımızın, endişelerimizin kaynağı-nesnesi bellidir çoğu zaman; oysa Ars
Moriendi’nin getirip önümüze koyduğu kaygı (Sorge), müsebbibinin kim
olduğunu bilemediğimiz bir nesnesizlik içeriyor. İşte bu yüzden kendine kaygılı
bir ‘yeryüzü duruşu’ seçen, otobiyografik teferruatların köşelerinden sızan
birçok insan, kaygı ile örülmüş şiirler yazan birçok şair ve yazardan
alıntılar/bahisler var Ars Moriendi’de. Kitabın “Dasein İçin Kaygılık”
başlığını taşıyan ilk yazısında alıntıladığı, Rilke’nin “Ben Ölürsem”i ile Cem
Yavuz yalnızca şiiri çevirmekle kalmıyor; bütün müzmin kaygılıların hâlet-i
ruhiyesini de tercüme etmiş oluyor.
Anlam katmanları yoğun, metinlerarası atıflarla örülü, kendini
kolay ele vermeyen bir yapıt Ars Moriendi: Anlatıcı-ben, okuru yıkmak,
onu kaygının avuçlarına çekebilmek için her yazıda kendini yeniden kuruyor
adeta. Bir yazıya bir Çin kıssasının anlatıcısı ile başlıyor; bir diğerini bir
söylen kahramanına söylettiği sözlerle bitiriyor. Öte yandan yalnızca öznenin
ele avuca gelmezliği ile de açıklanamaz bu durum: Yavuz, yazılarının birçoğunda
kaygıyı biçimlendirmek, daha doğrusu okura sezdirmek için, onu bir izleğe, bir
eşyaya ya da bir kavrama dönüştürüyor. Örneğin kanser ve yengeç, şiir ve sara
nöbeti birbirine dönüşen, hiç değilse birbirini çağıran kavramlar olarak
çıkıyorlar okurun karşısına. Şairin şiir yazarken yaşadığı esrimeyi bir sara
nöbetine benzetiyor söz gelimi. “Düş avcısı”nın yaşadığı istenç dışı dalınç
ile, gerilme, çırpınma, gevşeme, eşiklerini atlayan lapsuslu, aynı ağrıyı
paylaşan iki “uzak-yakın ortak”. Söz ve iktidar arasında kurduğu bağıntıda daha
da sert bir ton kazanıyor bu: “Konuşma hakkını elde tutmak, meşru şiddetin
kaynağı olan iktidarı da elde tutmaktır.. ve aksi... Sözün hádimağaları için
aslolan iletinin içeriği veya ilet›iş‹im değil, emreden ve itaat eden olarak,
efendi ve kölenin konumlarının teyididir. İşte uygarlık, birbirine payanda
kılınmış söz ile güç arasındaki bu organik bukağı üzerine temellenmiştir;
arkaik cumhuriyetlerden çağcıl tiranlıklara dek.”
Başta da belirttiğim gibi dile yönelik özgün
tasarruflarıyla, son dönemde epidemik bir hâl alan, şiirsel teraneleri şiir
sanma hastalığına da savaş açıyor Ars Moriendi: Bütün bunların
karşısına, ancak dil erbábının anlayacağı, inceliklerle dolu bir üslupla
çıkıyor; bununla da yetinmeyip, hüzün ve çocukluk gibi ırzına geçilmiş
duyarlılıkları ait oldukları itibarla yeniden buluşturarak taçlandırıyor.
Yazılar boyunca alıntılanan ve hepsi bizzat Cem Yavuz’la Türkçede yeniden
dilini/evini bulmuş şiirlerden de anlaşılacağı üzere Yavuz, verili
duyarlılıkların yerine, dilin en iptidai (primordial) hâli olarak
yöneliyor şiire...
Oscar Wilde “Sanat kazanırsa hayat kaybeder” demişti: Türlerarası
geçişliliğin seçkin bir örneği olarak Ars Moriendi, eninde sonunda
ölümün kazanacağını bilen; ancak ona sanatla dil çıkartmayı da ihmal etmeyen
bir yapıt. Tüm özellikleri bir arada düşünüldüğü vakit, Adem (yokluk, ölüm) ile
Ádem’in (insan) arasındaki farkın yalnızca kâğıt üzerinde bir aksan işaretinden
ibaret olduğunun Sezinc’ine sahip, varoluşa Caute şuuruyla bakan cümle
ervah için ayrıksı, benzersiz bir eşik...
Cenk Palaz
Cem Yavuz
İstanbul’da doğdu (1966). Terzi Leyla Hanım’ın oğlu. Heybeliada Deniz Lisesi’nden sonra devam ettiği Deniz Harp Okulu’nu üçüncü sınıftayken bıraktı (1987). Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema-Televizyon bölümünden mezun oldu. Gazetelerde düzeltmenlik, redaktörlük, teknik sekreterlik ve editörlük yaptı. Est&Non yayınlarını ve dergisini kurdu (1999); yayıncılık, tasarım, yaratıcı yazarlık ve çeviri alanlarında eğitimci olarak çalıştı. Cahit Irmak, Sárá Büyükduru, Cemil ZZ imzalarını da kullanan şair, hayâl, varlık, âlem, áraf, şiir, ölüm ve çocukluk gibi izleklerle seyreden şiirleriyle yazılarını Dergâh, İpek Dili, Est&Non, Doğu Batı, ST, Gösteri, Chronicle, Aç Yazı vd. dergilerde yayımladı.
Yayımlanmış eserleri:
20 Ölümsüz Şarkı ve’s-Samt (2014), Sema’yla Arz arasında (Ayasofya; Fatih, Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet cami ve külliyeleri) (2014), Seyr’engiz (2006), Seyr’ (2006), Hoca Nasreddin Gibi Ağlayan (2005), Ars Moriendi (eski yazım; 2000), Ayn’ (1999).
Tercümeler:
Der Meridian/Die Bremer Rede/Gespräch im Gebirg; Paul Celan, Troy: City, Homer and Turkey, The Healing Waters of Istanbul, Rumi; Turning Ecstatic, Traditional Islam in the Modern World, Islam and the Plight of Modern Man.