• Babil Simyası ve Kozmolojisi

Babil Simyası ve Kozmolojisi

  • 125,00 TL
  • 87,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Zihniyetler tarihine başlangıç niteliğinde olan bu çalışmada Eliade’nin odak noktası kadim Mezopotamya kültürüdür. Kadim ve kutsal yerler aynı zamanda doğumun, yaşam ve ölümün anlamlandırıldığı ilk merkezlerdir. Babil şehri Akkadcada “tanrının kapısı”dır ve doğaüstüyle kurulan bir perspektifi içerir. İnsanlığın kozmosa bakışını ve zihinsel gelişiminin arketipini yansıtan en iyi örneklerden biridir.

Eliade dinsel evrenin bir yorumbilgisini sunar. O, modern doğa bilimcilerinin ve dinler tarihçisinin çoğu zaman ihmal ettiği meselelerde daha duyarlıdır. Yepyeni bir yöntem ve kültür felsefesiyle, her türlü simge ve mitten yararlanarak insanın kozmosla kurduğu ilişkideki doğal ve saf gerçekliği yakalar. Sahici ve otantik bir ilişki biçimi ortaya çıkar. Doğayı tamamlayan insan içsel dinamiği ve yasaları keşfetmiş, böylelikle kendisini de tamamlamıştır

İlk uygarlıklarda hayata bakışın, çalışma ve inancın, nesne ve adların bugünden farklı bir karşılığı bulunmaktaydı. Bu kitapta Babillilerin metalürjik törenleri, derin simya bilgileri, hekimlik ve büyü sanatları, madenlerin, taşların ve bitkilerin cinselliğinden söz edilmektedir. Dikkatli okurun gözünden ise Asya kozmolojisi ve Doğu kültürünün zenginliği kaçmayacaktır.


  • Yazar: Mircea Eliade
  • Kitabın Başlığı: Babil Simyası ve Kozmolojisi
  • Orijinal Başlık: Cosmologie et alchimie babyloniennes
  • Çeviren: Mehmet Emin Özcan [Fransızca]
  • Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 278; Antropoloji - Kültürel Çalışmalar / Dinler Tarihi Dizisi - 21
  • Basım Bilgileri: 2. Basım / Eylül 2020 [1. Basım / Aralık 2002 - Kabalcı Yayınevi]
  • Sayfa Sayısı: 95
  • ISBN: 978-625-7030-31-1
  • Boyutları: 13,5 x 21


Önsöz


I. Kozmos ve Büyü

Yöntemler

Benzeşim

Tapınak

Kutsal Kent – Dünyanın Merkezi

Dünyanın Ekseni – Yaşam Ağacı

Denklikler


II. Büyü ve Metalürji

Lacivert Taşı

Göktaşları

Metalürjinin Gizleri


III. Yaşayan Kozmos

Yaratılış ve Doğuş

Bitkilerin Cinselliği

Madenlerin ve Taşların Cinselliği

Madenlerin “Evliliği” ve Duyarlılığı

Madenlerin “Ölümü” ve “Dirilişi”

Hekimlik ve Büyü


IV. Babil Simyası

Karşıtlıkların Tarihi

“Fırının Yapılması”

“Embriyonlar”

“Doğumla ilgili Kurbanlar ve Metalürjiyle ilgili Kurbanlar”

Petra Genitrix

Simya ve Mistisizm


Kaynakça

Dizin

Önsöz

 

Bu kitap, başka bir ülkede, hattâ burada, Romanya’da farklı bir dönemde basılmış olsaydı bu kadar ön açıklamayı gerektirmezdi. Yazılma nedeni bile sorgulanmazdı. Getirdiği yenilikler yetkin kişilerce kaydedilir, denetlenir ve tartışılırdı yalnızca. “Uzman” değil, “yetkin” kişiler diyoruz, yani bu tür sentez girişimlerinde bulunabilecek, ayrıca bunların kanıtlarını, belgelerini doğrulama zahmetine katlanabilecek kişiler demek bu. Gerçi bu açıdan bu kitabı doğrudan başka bir dilde yayımlamak çok daha kolay olurdu, ki fırsat çıktığında yapacağımız ilk iş bu olacak. Ancak bilimsel bir araştırmanın yayımlanması doğrudan yazarın elinde değil. Bu nedenle bilim tarihi konusundaki araştırmalarımızın sonuçlarını yabancı dilde sunma fırsatını beklerken –dinler tarihi ile folklor konularındaki diğer yapıtlarımız için de aynı şeyi yapmıştık– bunları Rumence basmakla yetiniyor, dış ülkelere de yalnızca özetlerini gönderebiliyoruz.

Bu önsözü yazmamızın nedeni, ilgili konularda Rumen “uzmanların” bulunmaması değil. Bir kültürün kimi alanlarında uzmanların olmaması önemli değildir. Buna karşın asıl endişe verici durum şudur: Eğitim sisteminin ele aldığı ya da bilgi heveslilerinin karşılaştıkları sorular dışındaki konular karşısında çaresiz kalır ve kimi kez bunu belli etmek istemeyiz. Kendi tarihsel yazgısını küçük Slav kültürlerinden farklı biçimde belirlemeye çalışan Rumen kültürü gibi küçük bir kültür, Asurbilim ya da Hindoloji alanlarında uzman yetiştirme lüksüne giremeyebilir. Ancak durum böyle diye, Balkan tarihi ile Rumen filolojisi dışında kalan belgeler ve yöntemler hakkında yazılmış Rumence yazılarla da hiç ilgilenmeme lüksüne sahip olamaz.

“İlgilenmemek” sözü hafif kalıyor zaten. Kimi kez daha beter tavırlarla karşılaşıyoruz. Örneğin Doğu bilimleri tarihi konusundaki çalışmalarımız çerçevesinde bugüne kadar yayımladığımız hemen hemen her şey bir “uzman” işi gibi görüldü; oysa zihni berrak birinin bu yapıtlarda çok daha farklı bir şey olduğunu anlaması için yalnızca okuması yeterliydi. Kültür felsefesinde yeni bir yöntem söz konusuydu bu yapıtlarda. Asya Simyası’nda yapmaya çalıştığımız gibi, Hint ile Çin simyasının ampirik bilimler ya da ön-kimya değil, mistik, kurtuluşçu teknikler olduğunu göstermek uzman işi değildir; aksine Doğu kültürleri hakkındaki incelemelerde küçük de olsa devrim niteliğinde bir yöntemi uygulamak demektir. Kültür felsefesinde son derece verimli olabilecek bir yöntemdir bu. Yorumlayış biçimimizdeki bu “devrimci” nitelik nedeniyle, konuyla ilgili bol bol kaynak kullandık; amacımız, belirttiğimiz kesinlemelerin geçerliliğini sonuna kadar kanıtlamaktı. Bir kitabı sayfa düzenine bakarak değerlendirmek, az dipnotun “kültür”, çok dipnotun ise “uzmanlık” olduğunu sanmak, yapıtın içeriğini göz ardı etmek ya da bir yargının değerini, pek alışık olmadığımız gerçeklikleri ifade ediyor diye yadsımak... Bütün bunları bütün kültürler için kısır, tehlikeli tavırlar olarak görüyoruz. Okuyucudan ne sizin sözünüze inanmasını ne de yetkin olmadığı bir alanda sizi sansürlemeye kalkmasını isteyebilirsiniz. Ancak okur hiç olmazsa sizin sunduğunuz kanıtlar zincirini dikkate alsın, halkaların nasıl eklemlendiğini izlesin istersiniz. Laponları konu alan bir kitabın ulaştığı sonuçları değerlendirmek için Kuzey uygarlıkları “uzmanı” olmaya gerek yoktur; çünkü yazar bu sonuçlara yapıtında sergilediği bir dizi belgeyle ulaşmıştır, dolayısıyla yazarın yargısının doğru olup olmadığını anlayabilirsiniz.

Gerçi yazar öne sürdüğü savı destekleyecek belgeleri koyup aynı sava zarar verecek olanları bir yana bırakabilir, doğrudur. Ama eğer bu konuda yetkinleşmiş değilseniz genel sorun hakkında fikrinizi soran olmayacak, yalnızca kitabını okuduğunuz yazarın sunduğu çözüm hakkında düşünmeniz istenecektir. Eğer “zihni sağlam” biriyseniz bir yazarın sergilediği yöntemi, tutarlılığı değerlendirmek kolaydır; hattâ alışık olmadığınız bir konudan söz etse bile...

Bilimlerin kökenleri konusunda araştırmalarımızın ilk sonuçları özellikle Rumen kültürünün geleceğini tartışan çevrelerde hem küçümsemeyle karşılandı hem de biraz ortalığı hareketlendirdi. Asya Simyası’na ilişkin yakınmalardan birisi –açıkça söylemeseler de yarım ağız mırıldananlar oldu– Rumen kültürüyle pek ilgisinin olmadığıydı. Başka kitaplarımız için de benzer eleştirilerde bulunulmuştu. Örneğin Yoga, Essai sur l’origine de la mystique indienne’in [Yoga, Hint Mistik Düşüncesinin Kökenleri Üzerine Deneme, Paris-Bükreş, 1936] yayımlanması sırasında birkaç milliyetçi gazeteci kitabın Rumen kültürüne pek uymadığını yazmıştı –belli ki okumamışlardı. Eğer bu yargının herkesçe kabul gördüğünü düşünmüş olsaydık bu satırları yazmazdık. Bekledik, bu yargının değişmesini zamana bıraktık. Ancak kimi yapıtlarımız için, özellikle Yoga için fısıldanan fikirler ile anlaşılmaz eleştirilerin, Rumen kültürünün geleceğini kendilerine soylu bir tutku edinmiş kişilerin bakış açılarını yansıttığını kesinlikle düşünmüyorum. Böyle bir mantığa hak vermek mümkün mü? Rumen kültürünün günümüzdeki sorunsalı yerelliktir, yani etnik ögelerin yabancı kültür biçimlerine direnişidir. Başka bir yerde (B.-P. Hasdeu’nun yapıtı, Écrits littéraires, moraux et politiques’in [Yazınsal, Ahlaksal ve Siyasal Yazılar] “Önsöz”ünde) belirttiğimiz gibi tarihte buna benzer direnişler pek sık görülür, hattâ dışarıdan gelen birörnekleştirici biçimlere karşı yerel maneviyatın hortladığı da sık görülür. Dahası, bizim genç çağdaş kültürümüzde Luciana Blaga’nın ifadesi –“yerel köklerin devrimi”– ilkin 1860’a doğru Hasdeu tarafından Les Daces ont-ils péri? [Daçyalılar Yok mu Oldu?] adlı yapıtında dile getirilmiştir; öte yandan bu soruya kesin yanıt altmış yıl sonra Vasile Pârvan tarafından verilebilmişti. Oysa Yoga’da ulaştığımız kesin sonuçlardan biri de bu Ariler öncesi yerel köklerin direnişiydi; ayrıca Hint-Avrupalı işgalcilerin dayattıkları tinsel biçimlerin aheste aşınmasıydı.

Başka bir deyişle, Hasdeu’nun Daçyalılar Yok mu Oldu? adlı yapıtında Rumen tarihi ve kültürü konusunda kanıtlamaya çalıştığı şeyi, biz Hint kültüründe doğruluyorduk. Elbette onun savını genişletmek gibi bir niyetimiz yoktu; Hint mistisizmi konusunda düşünürken onun varlığından bile haberdar değildik. Aynı nedenle bu araştırma bize çok önemli görünüyor. Her koşulda yazarın Romanya’daki güncel tinsel ortama göbekten bağlı olduğunu kanıtlıyor. Çünkü –belirtmeye gerek var mı?– bir kuramın içsel yapısını ele veren şey onun sergilenişinde kullanılan örnekler değil yöntemdir, yazarının düşünsel eğilimidir. Durkheim Avustralya’dan aldığı malzemeyle çağdaş Fransız tinselliğine ilişkin bir kuram oluşturmuştur. Tek başına Avrupa’yı göz önüne alırsak şunu unutmamak gerekir: Alman ve İngiliz kültürlerinin aşamalarını belirleyen olgular, bu kültürlerin Yunan-Latin kültürleri ile Eski Ahit’in Yahudi tinselliğini özümseyiş, değerlendiriş ya da reddediş tarzlarıdır. Luther’in reformu gibi alabildiğine Cermenlere özgü bir olgu, tarih içinde tam da Yahudi Ahiti’nin yeni bir yorumu sayesinde, yani yalnızca Cermen-dışı olmakla kalmayıp bir de Avrupa-dışı olan bir mesaj ve bir gelenekten hareketle mümkün olabilmiştir.

Asıl endişe verici olan, Yoga’nın “güncel” olduğuna, kitabın günümüz Rumen tinsel yaşamına eklemlendiğine –bildiğimiz kadarıyla– kimsenin dikkat etmemiş olmasıdır. Korkumuz odur ki, Rumen kültürünün geleceği, kültürü düzenleyip yaratanlardan çok konformistlerce değerlendiriliyor. Çok eskilerde kalmış kitaplarımızdan biri hakkında böylesine uzun bir parantez açtıksa, bu şimdi ele aldığımız konu için tam bir örnek oluşturduğu içindir. Konformizm ya da konformizm karşıtlığı uzun süre sözü edilmiş, bildik gerçeklikler karşısında değil, yeni duyarlılık ve düşünce biçimlerine göre belirlenir. Bir kültürü yükseltebilecek kişi, bir olgunun anlamına o olgunun dış görünüşlerinin, alışıldık biçimlerinin ötesine geçerek ulaşan kişidir. Diğerleri, o yoğun konformist kitle, ideolojileri ne olursa olsun ölü biçimlerin zorbalığını sürdürmekten başka bir şey yapmazlar...

Gerçekten de Rumen kültüründe konformistlerin yarattığı karmaşa bugün eskisinden de beter bir hal alabilir. Günümüzde tarihsicilik arkamızda kalmışken, alfabe öncesi duyarlılıklara itibarları iade edilirken, simgesel düşünceyi olması gerektiği gibi anlamaya başlamışken, Rumen kültürü bugüne kadar durağan ve karanlıkta kalmış alanlarını öne çıkarabilir. Bu nedenle de Romanya’da, bizi Avrupa’nın büyük kültürleriyle aynı düzeye getirecek bilimlere gereken önemin verilmemesinden endişe duyuyoruz. Şanlı bir Ortaçağ’ı (Batı’daki anlamında), Rönesansı olmamış, yani Avrupa tarihi ile kültürünü “yapanlar” arasında yer almamış Rumen halkı, herhangi önemli bir Avrupa ülkesininkine denk bir tarihöncesine ve kadim tarihe sahiptir; ayrıca hiç kuşkusuz diğerlerinin hepsinden üstün bir folklora sahiptir. Bugün Romanya’da bilim, ulusumuzun tinselliğini ve gizli tarihini aydınlatmak için bulunmaz bir fırsat yakalamıştır. Çünkü hep söylediğimiz gibi tarihsicilik her yerde söndü. Tarihöncesi ile tarih-dışı önem kazandı; kolektif yaşam biçimleri, simgeler, sözlü gelenekler vb. incelenmeye başlandı. İşte bizim halkımız tam da bu alanda çok zengindir.

Ancak konformistler bu yeni düşünsel eğilime duyarsızlar. Birkaç on yıl içinde tarihsel bir monografinin, bir simgeyi açıklayan bir sayfadan ya da bir folklor olgusuna ilişkin bir yorumdan daha az rağbet göreceğini anlamıyorlar.

Bu kitabın son bölümünde, Asya Simyası’nda, ele aldığımız simyanın kökeni ve işlevi sorusunu bir kez daha tartışıyoruz. Öte yandan buradan çok sayıda başka soru çıkıyor, ki bunların da böylesi küçük bir kitapta doyurucu yanıt bulabilmeleri olası değil. Bu kitap insanlığın zihinsel gelişimiyle ilgili daha kapsamlı bir yapıta giriş olarak düşünüldü. Yakında yayımlanacak iki kitap –La Mandragore [Adamotu] ile La Légende de Maître Manole [Üstad Manole Efsanesi] bu sorunların aydınlanmasına katkıda bulunacak; en azından bunu umuyoruz. Aynı sorunları başka bir konudaki kitabımızda da ele alacağız: Symbole, Mythe, Culture [Simge, Mit, Kültür]. Bununla birlikte dikkatli okuyucu yöntemimizdeki yeniliği, bir de bunun insanoğlunun zihinsel gelişimini anlama uğraşında bir devrim yaratacağını çoktan anlamıştır. Büyük buluşların –metalürji, tarım, takvim, “yasa” vb.– insanoğlunun varoluşunu önemli ölçüde şekillendirdiği zaten bilinmektedir. Ancak bu dönüşümün içsel dinamiği ile bunun kozmosa olan açılımları anlaşılamamıştı. Gerçekten de her yeni büyük buluşla birlikte insanoğlu ampirik bilgilerinin ufkunu genişletip yaşama olanaklarını yenilemekle kalmamış, yeni bir kozmik düzey keşfetmiş, başka bir gerçeklik düzeni deneyimlemiştir. Zihinsel sıçrayışı kışkırtan şey metallerin keşfi değildir: İnsanoğlunun başka bir kozmik düzey bulmasına, yani o zamana kadar bilinmeyen ya da anlamsız görünen gerçekliklerle ilişkiye girmesine yardım eden şey bu madenlerin “varlığı” olmuştur. Başka bir deyişle metalürji –tıpkı tarım vb. gibi– insanoğlunun Kozmos hakkında yarattığı imgeyi değiştirmesine yol açar, bu yüzden de insanoğlunun durumunu kökten değiştiren zihinsel sentezleri doğurur. Sonraki keşiflerce aşılan ya da geçersiz kılınan bu zihinsel sentezler, insanlığın psişik ve tinsel evriminin gerçek etmenleridir. Bu noktanın altını iyice çizmek gerek, çünkü modern bilim bu keşiflerin hem kozmolojik anlamlarını hem de deneysel değerlerini son derece ihmal etmiştir. Söz konusu olan var olma kavgasında yeni, sıradan bir araç (maden, tarım vb.) değildir, daha çok o zamana kadar insanoğlunun ne düzeylerini ne de ritimlerini bildiği başka bir Kozmosun açığa çıkarılmasıdır. Bu “açığa çıkarma”*Δ sözcüğünü etimolojik anlamıyla anlamak gerekiyor, insanın önünde yeni bir kozmik düzen “açılır”, insan buraya somut olarak, deneysel olarak girer. Bunun yanısıra metallerin “varlığı” sayesinde, örneğin “metalik döngülerle” ya da maden filizlerinin “büyüdüğü” yer olan “toprak ananın dölyatağı” ile büyülü biçimde ilişki kurmasını sağlayacak yolu keşfeder. Metalin insanoğlunun deneyimleri arasına girmesi bile onun yapısını kökten değiştirmiştir, çünkü Kozmos konusundaki bütün zihinsel sentezlerini değiştirmiştir.

Bildiğimiz kadarıyla şimdiye kadar kimsenin kullanmadığı şu yeni yöntem konusuna burada birçok kez değindik. Bu yöntem, önceden sezebileceğimiz çok sayıda sonuç doğuracaktır. Bununla birlikte yukarıda açıkladığımız her şey, kültürlerin ve bilimlerin kökenlerini incelerken kullandığımız çalışma gereçleriyle ilgili belirsiz kavramları oluşturmaktadır yalnızca. Tıpkı yayımlanmış ya da yayımlanacak olan diğer kitaplarda olduğu gibi, bu kitapta da ruhun o ebedi tutkusunun altını çiziyoruz: Yaratılış yüzünden parçalanmış Gerçekliği birleştirmek. Her tür simgeyi, her tür miti, her tür kültürü önceleyen bu karanlık, tinsel eyleme güçlü bir ışık tuttuğumuzu umuyoruz. Bazı yerlerde, ilk bakışta konumuzla organik bağı yokmuş gibi görünen kimi kavramlar, kimi simgeler üstünde fazla durmamızın nedeni, okuyucuyu hem Asya kozmolojilerini hem de Doğu simyasını doğurmuş olan gerçek düşünsel iklime sokabilmekti.

Burada, araştırmalarımızı her zaman büyük ilgiyle izleyen ve içerdikleri konformizm karşıtlığından rahatsız olmayan hocamız sayın Nae lonescu’ya teşekkür etmek istiyoruz. Aynı şekilde arkadaşlarımız Vladimir ve Constantin Donescu’ya da teşekkür ediyoruz; onların anlayışı olmasa bu kitap yayımlanamazdı. Okuyucularımıza bir kez daha, kimi işaretler olmadığından Doğu’ya ait adların çeviriyazılarını yaklaşık olarak yapabildiğimizi anımsatmak istiyoruz.

 

Mircea Eliade (1907 - 1986)

Romanya’da doğmuş bir dinler tarihçisidir. Ama bundan fazlasıdır da: Felsefeci, kurmaca yazarı ve üniversite hocasıdır. Eliade’nin din üzerine incelemeleri, özellikle de kutsallığın tezahürleri üzerine çalışmalarıyla geçerliğini bugün bi­le koruyan bir paradigma geliştirmiştir. Bükreş Üniversitesinde felsefe eğitimi almıştır. 1928 yılında Kalküta Üniversitesinde Sanskritçe eğitimi almak üzere Hindistan’a gitmiştir. Burada Hint felsefesi üzerine de çalışan Eliade Himalayalar’da altı aylık inzivaya çekilmiştir. Buradaki döneminde Gandhi ile de şah­sen tanışmıştır. Romanya’ya döndükten sonra Yoga: Hint Mistisizminin ­Kökenleri Üzerine Bir Deneme başlıklı teziyle doktorasını tamamlamıştır. Bu tez daha sonra Fransızca olarak yayımlanmıştır. 1945 yılında Paris’te Sorbonne Üniversitesinde İnsan Bilimleri Yüksek Araştırmalar Enstitüsünde çalışmaya başlamıştır. 1956 yılından emekli olduğu 1985 yılına dek Chicago Üniversitesinde dinler tarihi alanında çalışmalarını sürdürmüş ve ders vermiştir. 1986’da Chicago’da hayata gözlerini yummuştur. Eliade’nin din çalışmalarına en büyük katkısı geliştirdiği Sonsuz Dönüş teorisi olmuştur. Eliade’ye göre, yalnızca Kutsal’ın ve bir şeyin ilk ortaya çıkışının bir değeri vardır; bu nedenle, değer taşıyan sadece Kutsal’ın ilk ortaya çıkışıdır. Mitler ise Kutsal’ın ilk ortaya çıkışını tanımlar. Öyleyse mitsel zaman Kutsal’ın zamanıdır.

Eliade’nin dinsel simgeler ve mit alanındaki incelemelerinde sosyal bilim ala­nında 50’yi aşkın kuramsal çalışması vardır. Ayrıca edebiyat alanında da çeşitli eserler vermiştir. Çalışmalarını Rumence, İngilizce ve Fransızca kaleme almıştır. Başlıca eserleri: Le Mythe de l’Éternel Retour (Sonsuz Dönüş Mitosu), Le Sacré et Le Profane (Kutsal ve Dindışı), Images et Symboles (İmgeler ve Simgeler), Traité d’histoire des religions (Dinler Tarine Giriş), Shamanism: Archaic Techniques of Ecstasy (Şamanizm), A History of Religious Ideas (Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi).

M. Emin Özcan

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi. Jean-Paul Sartre-Melih Cevdet Anday tiyatroları hakkında doktora tezi, Fransız ve Türk edebiyatından yazarlara dair araştırma ve yazıları bulunmaktadır. Sosyal bilimler alanında Eliade, Ricoeur, Derrida, Hartog, Bonnefoy, Vernant, De Certeau gibi araştırmacıların, edebiyat alanında Le Clézio, Viel, Echenoz, Hugo Pratt, Balzac, Verne gibi yazarların eserlerini Türkçeye çevirmiştir.

İndirimli Setler

Mircea Eliade Kitaplığı

+
+
İmgeler ve Simgeler

İmgeler ve Simgeler

%30
Mircea Eliade

119,00 TL 170,00 TL

+
+
Avustralya Dinleri

Avustralya Dinleri

%30
Mircea Eliade

112,00 TL 160,00 TL

+
Demirciler ve Simyacılar

Demirciler ve Simyacılar

%30
Mircea Eliade

119,00 TL 170,00 TL

+
Mefisto ve Erdişi

Mefisto ve Erdişi

%30
Mircea Eliade

119,00 TL 170,00 TL

+
+

İndirimli Fiyat: 945,00 TL 1.050,00 TL

Kazanç: 105,00 TL

Mevcut Seçenekler: