İlkel Zihniyette Doğaüstü ve Doğa Anlayışı - I
- 250,00 TL
-
175,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Lévy-Bruhl’e göre “ilkel” insanın tüm yaşamı tamamen doğaüstünün egemenliği altındadır. İlkel bir zihin doğa karşısında sürekli kendini tehdit eden güçlerle savaşmak zorundadır ve etrafında olan biten çoğu şey belli bir süre sonra onda saplantıya dönüşür. Kimi zaman bu karanlık düşünceleri zihninden uzaklaştırmayı başarsa da bunların daha sonra güçlü bir şekilde çıkıp gelmesi muhtemeldir. İlkellerin “görünmez güçler” karşısında hissettiği temel şey ise korkudur. “Biz inanmıyoruz, korkuyoruz” derler, mesela. Modern insanın “kaza” olarak tanımladığı şey, ilkel insanın zihninde birden çok kötücül gücün etkisine maruz kalınması anlamına gelir. Bilinmeyen güçler ilkel insanı âdeta bir kurban olarak seçmiştir. Hiç kuşkusuz başka talihsizlikler de art arda gelecektir. Bu talihsizliklerden kurtulmak için o, nazarlıklar, muskalar ve tılsımlar aracılığıyla doğadaki varlıkların ve nesnelerin özünü anlamaya çalışır, doğayı modern insandan çok farklı bir biçimde algılar ve çevresindeki her şeye ayrıştırıcı değil bütünlüklü bir gözle bakar.
“Çevremizde her gün karşılaştığımız hastalıktan korkuyoruz. Ölümden değil, acı çekmekten korkuyoruz. Kötü şamanların hemcinslerine zarar vermesine yardım edebilecek olan yaşam, hava, deniz ve toprağın kötü ruhlarından korkuyoruz. Ölülerin ve öldürdüğümüz hayvanların ruhlarından korkuyoruz.”
- Yazar: Lucien-Lévy Bruhl
- Kitabın Başlığı: İlkel Zihniyette Doğaüstü ve Doğa - I
- Fransızca Metin: Le surnaturel et la nature dans la mentalité primitive
- Çeviren: Oğuz Adanır [Fransızca]
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Mr. Z & Z
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 440; Antropoloji Dizisi - 27
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Kasım 2024
- Sayfa Sayısı: 252
- ISBN: 978-625-6194-05-2
- Boyutları: 13,5 x 21
- Kapak Resmi: Demokratik Kongo halklarından Kubalılara ait “ngaady a mwaash” tören maskesi, Orta Afrika Kraliyet Müzesi.
Yazarın Önsözü
Giriş: Duygusal Bir
Kategori Olarak Doğaüstü
Görünmez Güçlerle İlgili
Belirsiz ve Bulanık Düşüncelerin Özellikleri
Aua Adlı Eskimo Şamanın Açıklamaları. Bu Zihinsel
Canlandırmalarda/Düşüncelerde Çok Önemli Bir Rol Oynayan Korku
Görünmez Güçler
Arasında Bir Koordinasyon ya da Hiyerarşi Yoktur
Bu Zihinsel Canlandırmaların
Hepsinde Görülen Ortak Unsur: Duygusal Kategori Olarak Doğaüstü
Doğanın Düzenine
Sürekli Müdahale Eden Görünmez Güçler
Birinci Bölüm: İyi ve Kötü
Talih Nedir?
Genel ve Özel
Muskalar, Nazarlıklar, Tılsımlar
Gizemli Düşünce Yapısı
Büyülerin Etkisini Nasıl Açıklıyor?
Olumlu ya da
Olumsuz Alâmetler Uğurlu ve Uğursuz Gün ve Saatler
Talih Açan ve Kapatan
Varlıklar ve Nesneler
Mutlu Eden Şeylere
Bağlanıyor, Mutsuz Edenlerden Kaçıyoruz
Kazalar Talihsizliğin
İşareti ve Habercisidir. Önseziler. Telepati
İkinci Bölüm: Varlıklar ve Nesnelerin
İçinde Bulundukları “Geçici Ruh Hali”
Ölümcül Sonuçlara Yol Açabilen Anlaşmazlıklar,
Kavgalar, Hoşnutsuzluk ve Öfke
Size Verileni Kabul Etmek ve Bir Talebi
Geri Çevirmemek İhtiyatlı Bir Davranıştır. Kimseyle Hiçbir Zaman Ters Düşmeyin.
Tatmin Edilmemiş Bir Arzunun Yol Açabileceği Tehlikeli Sonuçlar
Geçici Ruh Hallerinin Sahip Olduğu
Gizemli Güç. Tahitili Keşiş. Geçici Ruh Hallerinin Tercih Ettiği Hareket Tarzı.
Geçici Ruh Hallerinin Yarı Psişik, Yarı
Fiziksel Doğası ve Bunları Etkilemeye Yarayan Yöntemler
Üçüncü Bölüm: Varlıklar ve
Nesnelerin “İçinde Bulundukları Geçici Ruh Halleri” (Devamı)
Geçici Ruh Hallerinin Animist Yorumu
Hayvanların İçinde Bulundukları Geçici
Ruh Halleriyle Uzlaşmaya Yarayan-Yatıştırıcı Büyü Âyinleri
Bitkilerin İçinde Bulundukları Geçici
Ruh Halleriyle Uzlaşmaya Yarayan –Yatıştırıcı Büyü Âyinleri
Cansız Varlıkların İçinde Bulundukları Geçici
Ruh Halleriyle Uzlaşmaya Yarayan Yatıştırıcı Büyü Âyinleri ve Yağmur Örneği
Silahlar, Aletler, vb El Yapımı
Nesnelerin İçinde Bulundukları Geçici Ruh Halleriyle Uzlaşmaya Yarayan Yatıştırıcı
Büyü Âyinleri
Dördüncü Bölüm: Törenler ve
Danslar
Genel Olarak Törenlerin Anlamı ve Amacı
Arunta ve Luritchalar Neden Tören
Düzenliyorlar?
Yeni Gine’deki Kiwai Adasında Yaşayan Papualılara
Özgü Horíomu Töreni
Güney Afrika’ya Özgü Bergdama Dansları
Ölüleri Temsil Eden Maskeler
Şarkı, Ritim, Müzik. Toplu Halde
Kendinden Geçme (Vecd) Görünmez Güçlerle Kurulan Duygusal ve Düşünsel İletişim
Beşinci Bölüm: Atalar ve
Ölüler Kültü
Ölüler ve Yaşayanlar Arasındaki İlişkiler;
Ölülerin Hoşnutsuzluğuna Atfedilen Hastalıklar, Ölümler ve Diğer Talihsizlikler
Kimi Bantu Kabileleri Kişiler ve Reislerin
Ataları Arasında Ayırım Yaparlar. Reislerin Ataları Yağmur Yağdırabilir
Atalardan Talep Edilen Koruma ve İyilikler.
– Bir Kongo Duası. – Bantularda Dua ve Tapınma.
Yeni Gine ve Endonezya’da Karşılaşılan Benzer Olgular
Altıncı Bölüm: Büyücülük
İlkel İnsanların Kazalar,
Talihsizlikler, Hastalık ve Ölüm Karşısındaki Genel Tavrı
Olan Bitenleri Büyücülüğe Başvurarak Açıklama
Eğilimi
Büyücülüğün Sahip Olduğu Değişik
Özellikler
Nazar/Kem Göz. Büyücünün Sahip Olduğu
Zarar Verme Gücü
Öfke, Haset, Kin Duygularının Büyüleme
Gücü ve Kötü Niyetli Geçici Ruh Halleri
Büyücülük Yapan Aile Yakınları. Ölüm
Durumunda Neden Önce Akrabalardan Şüpheleniliyor
Bir Kaza Durumunda, Kendisini Büyülediklerinden
Şüphelenilen Kazazedeye Eşlik Eden İnsanlar
Büyüleme Gücüne Sahip Hayvanlar,
Bitkiler, Nesneler, Olaylar. Büyücülük ve Doğaüstüne Özgü Duygusal Kategori.
Dizin
Yazarın Önsözü
Sözcüğün geleneksel anlamında ilkeller, gündelik yaşamda
olan bitenleri doğaüstü gibi görünenlerden çok net bir şekilde ayırmakla
birlikte konuşurken bunları asla birbirlerinden ayırmazlar. Bu insanlar için
“imkânsız” diye bir şey yoktur. Bizim mucize olarak nitelendirdiğimiz şeyi sıradan
bir şey olarak kabul ederler. Bu olay onları genellikle duygulandırır ancak
hiçbir zaman şaşırtmaz. İlkel insanlar kendilerini şaşırtan olayları tanrı ve
benzeri varlıklarla değil görünmez güçlerin eylemleriyle ilişkilendirirler.
Giriştikleri işlerde başarılı ya da başarısız olmalarını, topluluğun refahı ya
da talihsizliği, topluluk üyelerinin yaşamı ve ölümünü hep bu etraflarını kuşatan
sayılamayacak kadar çok güce, “ruha”, etkiye, üzerlerinde baskı kuran görünmez
kuvvetlere bağlarlar. Bunlar onların yazgısını belirleyen temel güçlerdir.
Özetle sürekli bir şekilde kendi zihinlerinde canlandırdıkları ve korktukları
doğaüstünü doğanın bir parçası olarak kabul ettikleri söylenebilir.
Bundan önceki çalışmalarımda, ilkel zihniyetin bu tutum ve
yöneliminden birçok kez söz ettim. Ancak o konular çerçevesinde “doğaüstü güçler”
ve “görünmez güçler”den genel anlamda söz etmek yeterli oluyordu.
Bugün, bu güçleri çalışmamın merkezine yerleştirmek ve ilkel
insanların “doğaüstünü” zihinlerinde nasıl canlandırdıklarını, sürekli bir şekilde
kişi ya da ait olduğu grubun başına gelenlerden nasıl sorumlu tuttuklarını,
günün her anında mevcudiyet ve eylemlerinden korktukları her türlü gizli güç ve
etkilere karşı nasıl bir tavır takındıklarını belirlemeye çalışmak istiyorum.
Bu konuyu tüm ayrıntılarıyla ele alıp inceleyebilmem mümkün değil.
Doğumdan ölüme ve hattâ ölüm sonrasına kadar “ilkel” insanın tüm yaşamı,
deyim yerindeyse tamamen doğaüstünün egemenliği altındadır. Doğaüstünün tüm
belirtilerini nasıl saptayabilirim? Bireye ya da ait olduğu gruba her an
musallat olabilecek tüm iyi ya da kötü etkileri belirleyebilmek mümkün mü?
Dolayısıyla çalışmamı yeterli bilgiye sahip olduğumu düşündüğüm örneğin, ilkel
insanın kendilerinden korktuğu doğaüstü etkiler ve güçler karşısında sergilediği
neredeyse içgüdüsel olarak nitelendirilebilecek tepki; en çok korktuğu güçler
özellikle de büyücülükle ilgili olanları zihninde nasıl canlandırıyor ve bu
güçlerden nasıl korunmaya çalışıyor; kullandığı “saflık/manevi temizlik”,
“kirlenme”, “arınma”, vb. sözcükler ne ifade ediyor gibi birkaç önemli konuyla
sınırlandırdım. Bu özet niteliğinde hızlı bir şekilde ele alınmış bir
çözümlemeye benzemesine karşın ilkel insanlar arasında son
derece yaygın olan belirli sayıda inanç ve kurumu açıklamamı sağladı.
Bu tür araştırmalar kaçınılmaz olarak uzun süredir sorulan ve
bugün hâlâ hararetle tartışılan: “İlkel insanların bir dini var mı? Var ise bu
hangi din? Yüce bir Tanrının varlığına inanıyorlar mı?” türünden önemli sorular
sorulmasına yol açıyor. Bu sorular ilkel insanların da zihinlerini meşgul
ediyor görünmekle birlikte asla bu konulardan söz açmıyorlar. Gerçeği söylemek
gerekirse onlar bu türden sorular soramazlar zira başka bir zihinsel evrende yaşıyorlar.
Belki de bütün bu sorunları ortaya atıp onlar hakkında tartışıp
çözümler üretmeyi reddederek aynı zamanda bunların bazıları hakkında tartışmayı
dolaylı bir şekilde reddettiğim ve onları bilinçli bir şekilde göz ardı ettiğim
söylenecektir. Oysa böyle bir şey yok. İçinde yer almadığım bir tartışmada
hangi tarafı tutabilirim? Önemli olan sorulan soruya şu ya da bu yanıtı
vermemem değil, zira asıl sorun benim bu konu hakkında yeterli bilgiye sahip
olmadığımı düşünmemdir. Bu sorulara ancak olgulara uygun olduğunu düşündüğüm ilkel zihniyet kavramından,
çalışmalarımın başından bu yana başvurduğum yöntem ve ulaşmamı sağladıkları
sonuçlardan tamamen vazgeçerek yanıt verebilirdim.
Eğer çalışmalarımda başvurduğum yöntem doğruysa, aslında, ilkel
insanların zihinsel yapısında bu sorunları ortaya koyarken yararlandığım
terimlerle uzak ya da yakından örtüşen hiçbir şey olmadığını herkes görebilir.
Öyleyse bu konular hakkında bizim düşünce yapımıza uygun anlamlara sahip
sorular sormaya da gerek yok. İlkel İnsanda Ruh Anlayışı
başlıklı çalışmamda en dikkatli ve sağduyulu gözlemcilerin bile ilkel insanların
zihniyetini bizimkinden ayıran farklılıkları yeterince ayrıntılı bir şekilde
incelemedikleri için nasıl yanlış sonuçlar ürettiklerini göstermeye çalışmıştım.
Bu gözlemciler ilkel insanlarda ruh anlayışı konusunda tamamen çarpıtılmış düşüncelere
sahiptir. Ruh anlayışı konusunda fark ettiğimiz çarpıtmanın “gizem dünyası”,
“görünmez güçler”, kısaca “doğaüstü” anlayışı için de geçerli olduğunu gördük.
Bu konu hakkında da aynı nedenler aynı sonuçları doğurmuştur, başka bir deyişle
bu tanıklıkların çoğundan yararlanabilmek mümkün değildir, çünkü ne kadar iyi
niyetli de olsa gözlemci hiç farkına bile varmadan ilkel insanların düşünceleriyle
sahip olduğu kavramları birbirine katıp kendi kişisel inançlarıyla ilkel
insanların inançlarını birbirine karıştırmıştır. İlkel insanlara yabancısı
oldukları kavramları atfetmekle yetinmeyip bu kavramlara hep onların zihinsel
evreniyle uyumlu bir görünüm kazandırmakta ve bizim sahip olduğumuz mantık, teoloji ve metafizik çerçevesinde
yorumlamaktadırlar. Gözlemcinin kişisel müdahalesini ortaya koyabildiğimiz yani
elde ettiği doğru bulguları kesin bir şekilde tespit edebildiğimiz çok ender
durumlar dışında bu tür belgeler bir işe yaramamaktadır.
Örneğin dil, ilkel insanların “doğaüstüyle” ilgili düşüncelerini
aslına sadık kalarak birebir yansıtmayı kesinlikle başaramıyor. Sayıları yüzde
bir ya da ikiyi geçmese de psikoloji ve dilbilim
konusunda çok yetenekli bir gözlemcinin, birlikte yaşadığı yerlilerin diline
derinlemesine hâkim olsa da kendi dilinde onlara ait terimleri birebir ifade
edebilecek karşılıklar bulabilmesi çok zordur. Gözlemciler çoğu kez bu güçlüğün
farkında bile değildirler. Yararlandıkları terimler ilkel insanların düşüncelerini
yansıtma konusunda yetersiz kaldığından yapılan çeviri okuyanı yanlış
yönlendirebilir. Bu çekinceleri görmezden gelsek bile, gözlemcinin daha ilk baştan
bilerek ya da bilmeden bu yerlilerin kendi sahip olduğu metafizik düşünceye sahip
olduklarını kabul ettiği bir çalışma gerçeği yansıtabilir mi?
Bu yetenekli gözlemcinin, yerlilerin hiç kuşkusuz çarpıtılmış,
güdükleştirilmiş, başka bir görünüme büründürülmüş o anlaşılması zor olan dinî
inançlarını, dünyaya gelen her insan gibi çocukluklarından başlayarak
zihinlerine işlenen kutsal bir miras gibi algılamaya itildiğini düşündüğüne
eminiz.
İlkel İnsanda Ruh Anlayışı başlıklı
çalışmamda yaptığım gibi burada da aynı nedenlerden dolayı kabul edilebilir
verilere sahip olmayan sorunları ele almaktan kaçındım. İnceleme alanımı ilkel
insanların “doğaüstü” dünyası konusunda yapılan tutarlı çalışmaların yanısıra
bu çalışmaları doğrulayan yerlilerin kendilerini korktukları güçler ve
etkilerden korumaya yarayan uygulamalarıyla sınırlandırmak durumunda kaldım.
Hattâ burada yalnızca onları korkutan güçler ve etkilerle ilgilendim. Bu
konularda karşılaştırmalı bir çözümleme çalışmasının ulaşmamı sağladığı
sonuçlar çok kapsamlı büyük bir sorunun çözümleme sürecinde olduğu gibi
sistematik bir görünüme bürünemediğinden yeterince tatmin edici olamadı. Benim
“duygusal bir kategori olarak doğaüstü” dediğim şeyle ilgili olan çok sayıdaki
örnek hariç bunlar kısmi ve bölük pörçük sonuçlardır. Bu sonuçlar yeni araştırmalara
yol açabilirlerse mutlu oluruz.
Elde ettiğim belgeler ve ulaştığım sonuçlarla ilgili son bir açıklama
yapmak istiyorum. Değişik açılardan herkes beni birbirinden çok uzakta yaşayan
ve birbirlerinden çok farklı topluluklara ait olguları gelişigüzel ve rastlantısal
bir şekilde yan yana getirmekle eleştirdi. Başvurduğum yöntemin kurumlar,
inançlar ve töreleri kök saldıkları ve onları yaşatan toplumsal yapıdan ayırıp
anlamsızlaştırdığı, dolayısıyla da karşılaştırmanın bilimsel özelliğini yitirdiği
söylenmiştir. Dünyanın dört bir yanından toplanan az çok birbirine benzer
olguları karmakarışık ve eleştirel bir süzgeçten geçirmeden bir araya getirmek
doğru bir şey değil. Oysa ben kesinlikle böyle bir yönteme başvurmadığımı
söyleyebilirim. Öte yandan, “ilkel” olarak nitelendirilen toplumlar
birbirlerinden çok farklı olsalar da, kendilerine has özelliklerin dışında,
hepsinde bulunan birtakım ortak özelliklere sahiptirler. Genel dilbilimin akraba
diller ya da çok sayıda dil grubunu birbirine bağlayan akrabalık ilişkilerini
incelerken yaptığı gibi ben de bu özellikleri ortaya çıkarttım ve çözümledim.
Dolayısıyla karşılaştırma konusunda yararlandığım terimleri bilimsel açıdan doğru
kullanılmaları ve bağlamlarına uygun bir şekilde yorumlanmaları koşuluyla en doğru
alanlardan alma hakkım ve hattâ yükümlülüğüm vardı.
Bununla birlikte bir dağılma ve saçılma izlenimi bırakmaktan
kaçınabilmek amacıyla bu çalışmanın hemen her bölümünde incelediğim olgu
örneklerini yalnızca hep aynı sınırlı sayıdaki topluluktan almaya özen
gösterdim. Deyim yerindeyse daha işin başında böyle bir seçim yapmak zorunda
kaldım. Tercihen en “ilkel” kurumlara sahip toplumlar ve aynı zamanda bu
kurumları bize tanıtan çok sayıda nitelikli çalışma bulmam gerekiyordu. Bu
nedenle üstünde durduğum soruların çoğuyla ilgili olarak yararlandığım en iyi
kaynakların birkaçı Spencer ve Gillen’in Orta Avustralya, M. G. Landtman’ın Yeni Gine’deki (Kiwai adası) Papualılar, Hollandalı akademisyenler ve özellikle M.
A. C. Kruyt’un Endonezya, M. H. A. Junod ve Mr. Edwin W. Smith, Güney Afrika Bantuları, Bay Knud Rasmussen’ın Eskimolar konusunda yaptığı çalışmalardır. Ancak bu
kaynakların yanısıra yeri geldiğinde iyi gözlemciler tarafından daha önce
derlenmiş verilerden yararlanmaktan da çekinmedim. Hattâ örneklerimi seçtiğim
ilk toplulukların dışında kalan topluluklar konusunda güvenilir tanıklar tarafından
örneğin Kuzeydoğu Hindistan’daki Nagalar, Güney Pasifik, Kuzey veya Güney Amerika Kızılderilileri arasında ya da Batı Afrika ve duruma göre başka yerlerde gözlemlenmiş kimi
olguları karşılaştırmam gerektiğini düşündüm. Etnolojik alanı (az önce dile
getirilen çekinceler çerçevesinde) genişletmek karşılaştırmalı çözümlemenin
sonuçlarının inandırıcılığını zayıflatmak bir yana, tam tersine, bu
çözümlemenin anlam ve kimi zaman da kökenini ortaya koyduğu inanç ve
uygulamaların büyük ölçüde evrensel sayılabilecek niteliklerini desteklediği
söylenebilir.
Lucien Lévy-Bruhl
(1857-1939)
Fransız düşünür ve antropolog. İlkel halklar üzerindeki psikolojik araştırmaları, toplumsal düşünce sistemleri ile ilkel dinler ve mitolojinin
içerdiği akıl dışı unsurların incelenmesinde antropolojiye yeni bir yaklaşım kazandırmıştır.
Charlemagne Lisesi’ni bitirdikten sonra felsefe
bölümüne kaydoldu. 1884 yılında iki dilde (Latince ve Fransızca) iki ayrı tezle doktorasını tamamladı. 1902 yılında Sorbonne’da “Modern
Felsefe Tarihi” dersini vermeye başladı. 1900’lü yıllardan itibaren ilkel toplumlarla ilgilendi ve
yirmi yıl boyunca felsefenin yanısıra bir sosyolog gibi çalıştı. La Morale et la science des mœurs (Ahlâk ve Töreler
Bilimi, 1903) ilk önemli yapıtıdır. Bundan sonraki çalışmalarında büyük ölçüde ilkel düşünme biçimlerini inceledi. Bu konudaki ilk
kapsamlı çalışmasını Les fonctions mentales dans les sociétés primitives (İlkel Toplumlarda Zihinsel İşlevler) başlığıyla yayımladı. Durkheim’dan représantations collectives (ortak
tasavvurlar) kavramını alarak bunun ilkel insan ile çağdaş Batılı insan arasındaki uslamlama farkının temelini oluşturduğunu savundu. Buna göre ilkel düşünce ve algı mistisizmin etkisi altındaydı; ilkel düşünme biçimi mantık yasalarına karşıt değilse bile yalnızca bu yasaların yönlendirmesi altında da değildi.
Süreklilik arz eden çalışmalarıyla
Lévy-Bruhl’ün ilk dönem dinleri konusunda bir tür ansiklopedi oluşturduğu
söylenebilir. Birbirini izleyen çalışmaları aracılığıyla “ilkel” düşüncenin
karanlık noktalarını aydınlatarak başlı başına bir inanç sistemini açıklamaya
çalışmıştır.
Doğu
Batı Yayınları’ndaki diğer eserleri: İlkel İnsanda Ruh Anlayışı (2006); İlkel Toplumlarda
Mistik Deneyim ve Simgeler (2016).
Oğuz Adanır
1951 İzmir Doğumlu. İlk ve Orta Öğrenimini
İzmir’de tamamlamış; Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora Öğrenimini Paris I
Panthéon/Sorbonne Üniversitesi’nde yapmıştır. Doktora tez çalışması;
“Televizyonun Az Gelişmiş Bir Ülke Üzerindeki Etkileri” başlığını taşımaktadır.
1979 yılında Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü’nde,
1985 yılından itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde
Sinema-TV Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamış, 1988 yılında
doçent, 1994 yılında profesör olarak atanmıştır. Özgün çalışmaları ve çeviri
metinleri: Sinemada Anlam ve Anlatım, 4. Basım Say Yayınları, 2012; Kapitalizm
Öncesi Evrensel Kültür/Zihniyetten Günümüze Osmanlı ve Ötekiler, Dokuz
Eylül Yayınları 2004, gözden geçirilmiş 2. basım Doğu Batı Yayınları, 2013; Baudrillard’ın
Simülasyon Kuramı Üzerine Notlar ve Söyleşiler, 3. basım Hayalet, 2008; Anlamsız
Düşünceler, Aşina Kitaplar, 2006; (I. Cilt) Kültür, Politika ve Sinema,
+1 Kitap, PMP, 2006; İşitsel ve Görsel Anlam Üretimi, +1 Kitap, PMP,
2007; Baudrillard, Say/Fikir Mimarları, 2010; İlkel Toplumdan
Melodramlar Evrenine, Hayalperest Yayınevi, 2012; Sinema, Televizyon,
Kültür, Hayalperest, 2012; Osmanlı ve Avrupalılar, Doğu Batı
Yayınları, 2013; Foucault’yu Unutmak, Jean Baudrillard, 2. Basım Doğu
Batı, 2013; Üretimin Aynası, Jean Baudrillard, 2. basım Boğaziçi Üniversitesi
Yayınları, 2013; Simülakrlar ve Simülasyon, Jean Baudrillard, 17. Basım
Doğu Batı, 2024; Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, Jean Baudrillard,
Boğaziçi Üniversitesi, 2002; Çaresiz Stratejiler, Jean Baudrillard, 2. Basım, Boğaziçi
Üniversitesi, 2011; Sessiz Yığınların Gölgesinde-Toplumsalın Sonu, Jean
Baudrillard, 8. Basım, Doğu Batı, 2019; Ahlâk Eğitimi, Emile Durkheim,
2. Basım, Say, 2010; Anahtar Sözcükler, Jean Baudrillard, (Leyla
Yıldırım ile birlikte) Paragraf Yayınları, 2005; Şeytana Satılan Ruh ya da
Kötülüğün Egemenliği, Jean Baudrillard, Doğu Batı, 2012; İlkel İnsanda
Ruh Anlayışı, Lucien Lévy-Bruhl, Doğu Batı, 2006; İlkel Toplumlarda
Mistik Deneyim ve Simgeler, Lucien Lévy-Bruhl, Doğu Batı, 2006; Burjuva,
Werner Sombart, Doğu Batı Yay., 2. Basım 2013; Gösterge Ekonomi Politiği
Hakkında Bir Eleştiri, Jean Baudrillard, Boğaziçi Üniversitesi, 2009; Nesneler
Sistemi, Jean Baudrillard (Aslı Favaro ile), Boğaziçi Üniversitesi, 2014; Neden
Her Şey Hâlâ Yok Olup Gitmedi?, Jean Baudrillard, 2. Basım Boğaziçi
Üniversitesi, İstanbul 2012; Karnaval ve Yamyam, Jean Baudrillard,
Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul 2012; Sinemada Anlam Üstüne Denemeler,
Christian Metz, Hayalperest, 2012; İlahi Sol, Jean Baudrillard, Boğaziçi
Üniversitesi, 2015; Çin Uygarlığı, Eugène Simon, Doğu Batı, 2015. Bu
çalışmaların dışında belgesel filmleri, pek çok makale, bildiri, inceleme
yazıları vardır.