• Ars Moriendi: Kül Kabından Deyişler

Ars Moriendi: Kül Kabından Deyişler

  • 125,00 TL
  • 87,50 TL


  • Stok Durumu: Stokta var
  • 24 Saatte Kargoda

Anlam katmanları yoğun, metinlerarası atıflarla örülü, kendini kolay ele vermeyen bir yapıt Ars Moriendi: Anlatıcı-ben, okuru yıkmak, onu kaygının avuçlarına çekebilmek için her yazıda kendini yeniden kuruyor adeta. Bir yazıya bir Çin kıssasının anlatıcısı ile başlıyor; bir diğerini bir söylen kahramanına söylettiği sözlerle bitiriyor. Ve dile yönelik özgün tasarruflarıyla, son dönemde epidemik bir hâl alan şiirsel teraneleri şiir sanma hastalığına savaş açarak, bütün bu pespayeliğin karşısına ancak dil erbábının anlayacağı, inceliklerle dolu bir üslupla çıkıyor. Kendine kaygılı bir ‘yeryüzü duruşu’ seçen, otobiyografik teferruatların köşelerinden sızan birçok insan, kaygı ile örülmüş şiirler yazan birçok şair ve yazardan alıntılar/bahisler var Ars Moriendi’de. Kitabın “Dasein İçin Kaygılık” başlığını taşıyan ilk yazısında alıntıladığı, Rilke’nin “Ben Ölürsem”i ile Cem Yavuz yalnızca şiiri çevirmekle kalmıyor; bütün müzmin kaygılıların hâlet-i ruhiyesini de tercüme etmiş oluyor… 


  • Yazar: Cem Yavuz
  • Kitabın Başlığı: Ars Moriendi: Kül Kabından Deyişler
  • Kapak Tasarımı: Harun Ak
  • Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 252; Edebiyat - 63
  • Basım Bilgileri: 1. Basım / Şubat 2020
  • Sayfa Sayısı: 127
  • ISBN: 978-625-7030-04-5
  • Kapak Resmi: Für Paul Celan: Aschenblume; Anselm Kiefer
  • Boyutları: 13,5 x 21

Yeni Bir Sezginin Eşiğinde...
     Cenk Palaz

Dasein için Kaygılık

Veba Süreği

Morbus Sacer ¡

Melania Khole

Adem Heykeli

Aşkın Sayılar

Acı Karınca Duası

Anbean!

Est et Non

Sessiz Harfler Ülkesi

Şiirin Umutları: Bahtsızların Çabaları

Hayat Yok Bu Gezegende

Köpekler ! Şiir ¡

Çöplükler Prensesi

Şair Öldüren

Anhedonia

Yamyam Aksánı

Kırkayak Tabiatı

Yeni Bir Sezginin Eşiğinde...

 

“Çağın ruhu, kontrolsüz ışık ve ses. Düşünceye bulaşık ışık ve ses (ışıkla sese boğulan dipsiz düşünç!) varoluşun içini oyarak amansız boşluklar açıyor. Natura üzerine gelişiçirkin abanan bu istilânın çağ insanını patolojik bir hâle evirdiği de áşikâr.

Ve şair [yazar], en çok da o, mezkur istilâya karşı alıcı kaynaklarını dikkatle, rikkatle terbiye etmek zorunda. Zira can kulağını, ‘ortam’ adı verilen çöp havuzunda hadsizce üreyen yávenin (Geschwätzigen) ayartısına teslim edip örtüye bürün­dükçe, ayarsızlar çağının en afili jargonimaj hologramına dönüşmesi mukadder olacaktır!”

Şair Cem Yavuz’un Hür Tractatus’unda yer alan bu ifadeler, genel anlamıyla hayatımıza özel olarak da gitgide edebiyat ortamına egemen olan sanallığı, imaj ve jargon istilâsını keskin bir retorikle ortaya koyuyor. Önümüzde bir yanda türlerarası geçişliliğin kalkması ve metnin öne çıkmasının getirdiği yadırgama duygusu varsa, öte yanda da dile ilişkin özgün ve özgül tasarruflarda bulunan kalemlerin bu “bilisiz” söz ve imge savurganlığında gümbürtüye gitme tehlikesi var. Ars Moriendi  ~ Kül Kabından Deyişler işte bu denli netameli bir dönemde, okurun kaybettiği deneyim ile yazarın kaybettiği tasarruf arasındaki bağı tanzim etmek üzere, Cem Yavuz’la yeniden beliriyor.

. . .

Ars Moriendi’yi, çığrından çıkmış bir şiirselliğin savunusunu yapan şair-denemecilerin, köşe yazarlarının yazdıklarının bir alternatifi olarak görmek, betiğin çok boyutluluğunu reddetmek olacaktır. Zira Ars Moriendi ile Yavuz, yalnızca ‘kokuşmuş şiirsellik’e almaşık bir soluk getirmekle kalmıyor; Nurdan Gürbilek’in “Türkiye’nin Ruhu” başlıklı yazısında (Virgül, Sayı 16, Şubat 1999) adlarını andığı, şiirin dışından gelen sosyalist yazarlar gibi erkin kokuşmuş dilini de amansızca eleştiriyor.

Ars Moriendi Latince bir ifade; “ölme sanatı” anlamına geliyor. Onbeşinci yüzyıl Avrupası’nda ölülerin başında okunan, aziz kıssalarının, ölüme ilişkin ritüellerin anlatıldığı gravürlü kitaplara ars moriendi dendiğini biliyoruz. Yapıtına Ars Moriendi ~ Kül Kabından Deyişler adını vererek Cem Yavuz okuru hem bu kitaplarda tasvir edilen apokaliptik düzleme çağırıyor, hem de ölümün hangi çağda, hangi toplumda olursa olsun insanoğlunun ebedi meselesi olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Betikte yer alan yazıların hemen tümüne sinen affectio’nun da ölüm fikri olduğu söylenebilir. Ancak bu, ‘insan vücudunun tüm biyolojik fonsiyonlarının durması’ ile gelen türden bir ölüm değil. Daha ziyade gündelik yaşamda bireye dayatılan; iktidar, devlet ya da erk tarafından örgütlenerek tedavüle sokulan, adeta hayatın kendisinden gelen bir ölme biçimi...

Cem Yavuz, bu fasit daireden çıkmanın olanaksızlığının da bilincinde: Tek çare, bireyin bu olanaksızlığı varoluş sebebi olan alan neyse orada dönüştürmesi. Bedeli yok olmak, alay edilmek, güçsüz düşmek olsa da. Resmí tarihin kayıtlarından silinen Siamanto ile Osip Mandelştam’ın, “cihandan ve hükumetten memnun ruh mühendislerinin kara mürekkebinden köyün ve çocukluğun serázad iklimine kaçan” Esenin ile “hayatın, kâğıtlarda kurduğu eşitliği doğrulayacağını uman” matematikçi Évariste Galois’nın bu yazılarda bir araya gelmesi de bundan. Yavuz, kaçınılmaz olan ölümün karşısına, insanoğlunun ölümsüz kılabildiği yegâne şey olan sanat ile çıkıyor. Bu sayede ölmek fiilini de sanata dönüştürüyor: “...Her şey.. ánı rikkatle sona dokuyan örümcek; sürçüp yarışı terk eden atın ‘bitmek bilen’ gözleri; ‘tek, tenha’ –iliğin seğirmesi; gökle üstümüze gerili usanç; ‘Gizyüz’ün akan giysileri; düşlerimizde ‘hiç kaymayacak’ zannıyla sahiplendiğimiz yıldızlar; anne baba çocuk adsız toz ailesi; mendil cebi suslu harfler taziye resmi arsızca mis gibi ve kahkaka ve ‘acımız büyük’...

Ölümün hem biyolojik hem de gündelik anlamda kaçınılmazlığının farkında olma duygusu ve buna rağmen yaşamanın verdiği kaygının Ars Moriendi’nin ana aksı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu Cem Yavuz’u bir noktada sosyalist denemecilerden de ayırıyor aslında: Hayat içerisindeki ölümün çeşitli dışsallıklardan (toplum, devlet, aile, iktidar) geleceğini sezen ve bu kurumların örgütlü zulmüne karşı mücadele eden sosyalistler kadar, ölümün belirsizliklerden de kaynaklanabileceğini seziyor, sezdiriyor Yavuz. Korkularımızın, endişelerimizin kaynağı-nesnesi bellidir çoğu zaman; oysa Ars Moriendi’nin getirip önümüze koyduğu kaygı (Sorge), müsebbibinin kim olduğunu bilemediğimiz bir nesnesizlik içeriyor. İşte bu yüzden kendine kaygılı bir ‘yeryüzü duruşu’ seçen, otobiyografik teferruatların köşelerinden sızan birçok insan, kaygı ile örülmüş şiirler yazan birçok şair ve yazardan alıntılar/bahisler var Ars Moriendi’de. Kitabın “Dasein İçin Kaygılık” başlığını taşıyan ilk yazısında alıntıladığı, Rilke’nin “Ben Ölürsem”i ile Cem Yavuz yalnızca şiiri çevirmekle kalmıyor; bütün müzmin kaygılıların hâlet-i ruhiyesini de tercüme etmiş oluyor.

Anlam katmanları yoğun, metinlerarası atıflarla örülü, kendini kolay ele vermeyen bir yapıt Ars Moriendi: Anlatıcı-­ben, okuru yıkmak, onu kaygının avuçlarına çekebilmek için her yazıda kendini yeniden kuruyor adeta. Bir yazıya bir Çin kıssasının anlatıcısı ile başlıyor; bir diğerini bir söylen kahramanına söylettiği sözlerle bitiriyor. Öte yandan yalnızca öznenin ele avuca gelmezliği ile de açıklanamaz bu durum: Yavuz, yazılarının birçoğunda kaygıyı biçimlendirmek, daha doğrusu okura sezdirmek için, onu bir izleğe, bir eşyaya ya da bir kavrama dönüştürüyor. Örneğin kanser ve yengeç, şiir ve sara nöbeti birbirine dönüşen, hiç değilse birbirini çağıran kavramlar olarak çıkıyorlar okurun karşısına. Şairin şiir yazarken yaşadığı esrimeyi bir sara nöbetine benzetiyor söz gelimi. “Düş avcısı”nın yaşadığı istenç dışı dalınç ile, gerilme, çırpınma, gevşeme, eşiklerini atlayan lapsuslu, aynı ağrıyı paylaşan iki “uzak-yakın ortak”. Söz ve iktidar arasında kurduğu bağıntıda daha da sert bir ton kazanıyor bu: “Konuşma hakkını elde tutmak, meşru şiddetin kaynağı olan iktidarı da elde tutmaktır.. ve aksi... Sözün hádimağaları için aslolan iletinin içeriği veya ilet›iş‹im değil, emreden ve itaat eden olarak, efendi ve kölenin konumlarının teyididir. İşte uygarlık, birbirine payanda kılınmış söz ile güç arasındaki bu organik bukağı üzerine temellenmiştir; arkaik cumhuriyetlerden çağcıl tiranlıklara dek.

Başta da belirttiğim gibi dile yönelik özgün tasarruflarıyla, son dönemde epidemik bir hâl alan, şiirsel teraneleri şiir sanma hastalığına da savaş açıyor Ars Moriendi: Bütün bunların karşısına, ancak dil erbábının anlayacağı, inceliklerle dolu bir üslupla çıkıyor; bununla da yetinmeyip, hüzün ve çocukluk gibi ırzına geçilmiş duyarlılıkları ait oldukları itibarla yeniden buluşturarak taçlandırıyor. Yazılar boyunca alıntılanan ve hepsi bizzat Cem Yavuz’la Türkçede yeniden dilini/evini bulmuş şiirlerden de anlaşılacağı üzere Yavuz, verili duyarlılıkların yerine, dilin en iptidai (primordial) hâli olarak yöneliyor şiire...

Oscar Wilde “Sanat kazanırsa hayat kaybeder” demişti: Türlerarası geçişliliğin seçkin bir örneği olarak Ars Moriendi, eninde sonunda ölümün kazanacağını bilen; ancak ona sanatla dil çıkartmayı da ihmal etmeyen bir yapıt. Tüm özellikleri bir arada düşünüldüğü vakit, Adem (yokluk, ölüm) ile Ádem’in (insan) arasındaki farkın yalnızca kâğıt üzerinde bir aksan işaretinden ibaret olduğunun Sezinc’ine sahip, varoluşa Caute şuuruyla bakan cümle ervah için ayrıksı, benzersiz bir eşik...

Cenk Palaz

 

Cem Yavuz

İstanbul’da doğdu (1966). Terzi Leyla Hanım’ın oğlu. Heybeliada Deniz Lisesi’nden sonra devam ettiği Deniz Harp Okulu’nu üçüncü sınıftayken bıraktı (1987). Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema-Televizyon bölümünden mezun oldu. Gazetelerde düzeltmenlik, redaktörlük, teknik sekreterlik ve editörlük yaptı. Est&Non yayınlarını ve dergisini kurdu (1999); yayıncılık, tasarım, yaratıcı yazarlık ve çeviri alanlarında eğitimci olarak çalıştı. Cahit Irmak, Sárá Büyükduru, Cemil ZZ imzalarını da kullanan şair, hayâl, varlık, âlem, áraf, şiir, ölüm ve çocukluk gibi izleklerle seyreden şiirleriyle yazılarını Dergâh, İpek Dili, Est&Non, Doğu Batı, ST, Gösteri, Chronicle, Aç Yazı vd. dergilerde yayımladı.

Yayımlanmış eserleri:

20 Ölümsüz Şarkı ve’s-Samt (2014), Sema’yla Arz arasında (Ayasofya; Fatih, Süleymaniye, Selimiye, Sultanahmet cami ve külliyeleri) (2014), Seyr’engiz (2006), Seyr’ (2006), Hoca Nasreddin Gibi Ağlayan (2005), Ars Moriendi (eski yazım; 2000), Ayn’ (1999).

Tercümeler:

Der Meridian/Die Bremer Rede/Gespräch im Gebirg; Paul Celan, Troy: City, Homer and Turkey, The Healing Waters of Istanbul, Rumi; Turning Ecstatic, Traditional Islam in the Modern World, Islam and the Plight of Modern Man.