“Attika Geceleri” (Noctes Atticae), Aulus Gellius’un bilinen tek yapıtıdır. Aslen hukukçu ve felsefeye düşkün bir kültür adamı olan Gellius’un bu eseri, gençliğinde felsefe merakıyla gittiği Atina'da okumuş olduğu eserlerden yaptığı kısa ya da uzun alıntılardan, kendi yorum ve hatıralarından oluşur. Eserde yer verilen konular felsefe, mantık, gramer, etimoloji, hukuk, tarihi anı ve anekdotlar, biyografi, eski gelenekler, söylenceler, müzik, astronomi, spor ve oyunlar, festivaller, dinî bayramlar, mitoloji, devlet işleri, coğrafya ve topografya, Senatus kararları, falcılık ve kehanet, giyim kuşam ve görgü kuralları, gastronomi, savaş sanatı ve askerlik, güzel konuşma, doğa tarihi, ahlâk, metin eleştirisi, günlük yaşam, kamu hayatı, kütüphaneler, sahne sanatları, güzel sanatlar ve hekimlik gibi disiplinlere yayılan geniş bir yelpazeyi kapsar. Günümüze ulaşmamış ya da az bilinen birçok kitap ya da şahsiyete dair bilgi içermesiyle bu eser aynı zamanda Eskiçağ edebiyatı ve dünyası hakkında önemli bir referans kaynağıdır.
- Yazar: Aulus Gellius
- Kitabın Başlığı: Attika Geceleri
- Latince Özgün Metin: Noctes Atticae
- Çeviren: Levent Keskin [Latince]
- Yayına Hazırlayan: Taşkın Takış
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 293; Tarih Dizisi - 38
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Ocak 2021
- Sayfa Sayısı: 224
- ISBN: 978-625-7030-50-2
- Boyutları: 13,5 x 21
Çevirmenin Önsözü
Giriş
Attika Geceleri
Önsöz
Kitap I
Kitap II
Kitap III
Kitap IV
Kitap V
Kitap VI
Kitap VII
Kitap VIII
Kitap IX
Kitap X
Kitap XI
Kitap XII
Kitap XIII
Kitap XIV
Kitap XV
Kitap XVI
Kitap XVII
Kitap XVIII
Kitap XIX
Kitap XX
Lûgatçe
Kaynakça
Çevirmenin Önsözü
Ele aldığı birbirinden farklı konularıyla bir tür derleme yapıt
olan Attika Geceleri’ni (Noctes Atticae) çevirmeye karar verirken
dikkate aldığım unsurlar; bunun daha önce dilimizde çalışılmamış bir eser
olması, günümüze hiç ulaşmamış ya da eksik ulaşmış Grekçe ve Latince
kitaplardan alıntılar içermesi ve Eskiçağ’ın kaydadeğer bazı isimlerine ve
bunların yaşamlarına dair izler bulunmasıydı. Bu eser, aslen bir hukuk
kariyerine sahip olduğu anlaşılan Romalı bir kültür adamı Aulus Gellius’un,
gençliğinde felsefe eğitimi için gittiği Attika’da, kış gecelerini faydalı bir
biçimde geçirmek ve kendini geliştirmek amacıyla yaptığı meraklı okumalar
sonucu ilgi alanları ve beğenilerine göre yaptığı alıntılardan ve zaman zaman
bunların üstüne yaptığı değerlendirme ve eleştirilerden oluşmaktadır. Eserde
işlenmiş çeşitli ve ilginç temalara dair kayıtlar arasından günümüze daha yakın
ve daha kolay anlaşılır bulduklarımı seçtim. Ama bunu yaparken yazarın ele
aldığı tüm alanlarından örnekler taşımaya da gayret ettim. Latince ders
kitaplarında yer alabilecek uzun gramer çözümlemeleri ve etimolojik
incelemeleri ve de derin arka plan gerektiren bazı başlıkları bu çalışmaya
dâhil etmedim.
Bir Eskiçağ çevirisinde arkaik dillerle
gösterimlerin bolluğu kaçınılmaz olduğu için, bu çeviride de geniş miktarda
Latince ve Eski Yunanca kelime ve deyimler görülecektir. Eski Yunanca olanların
bir kısmı doğrudan kendi alfabesiyle bir kısmı ise Latin alfabesiyle yazılmış
olarak aktarılmaktadır. Coğrafi yer adlarını, özel isimleri, teknik ve sanat
terimlerini dilimize geçmiş biçimiyle değil genellikle özgün haliyle kullanmayı
uygun gördüm. Gene de bunda bazı istisnalar oldu; örneğin consul yerine
konsül demeyi yeğledim. Metnin daha iyi anlaşılması için dipnot açıklamalarına
mümkün olduğu kadar çok yer verdim. Sıklıkla geçen yabancı sözcükleri,
genellikle, ilk geçtikleri yerde dipnot olarak sonrasında ise kitabın Lûgatçe
ekinde tanımladım. Dipnotlarda sözcüklerin kökenini Latince için (Lat.), Eski
Yunanca içinse (Gr.) kısaltmasıyla ayrıca belirttim.
Metinde modern bir devlet değil de coğrafi ve
idari bir kavram olarak geçtiği için İtalya yerine Italia yazımını doğru
buldum. Ayrıca Eski Yunan’a dair kimi ifadelerde “Grek” sözcüğünü kullandım;
Grekçe, Grekler, Grek şairi, Grek tarihçi, Grek diyarı gibi.
Köşeli parantezleri, özgün metinde eksik olan
yerleri (lacuna) tamamlamak için ya da ifadenin kapalı olduğu yerlerde
tercümeye açıklık getirmek için tercih ettim. Normal parantez içinde yazılanlar
ise boşluk tamamlayıcı olmaktan ziyade cümleyi ve bağlamı destekler mahiyette
bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Latince bir eserin özgün adının yanına Türkçe
adını da ilave ederken örneğin, bunu uyguladım: Naturalis Historia
(“Doğa Tarihi”) gibi. Yanısıra bir edebiyatçının ya da komutanın, yabancı
dildeki adının yanında bizde tanınan adını ya da lakabını gösterirken: Marcus
Tullius (Cicero) veya III. Aleksandros (Kral Büyük İskender) gibi. Gellius’un
özgün metinde kendi kullandığı parantezli cümle ya da cümlecikler için ise tire
işaretlerini kullandım.
Bu eserin Latince kaynak metni olarak temel
alınan basımlar; John C. Rolfe tarafından İngilizceye çevrilmiş olan “Aulus
Gellius, The Attic Nights, Books I-V, VI-XIII ve XIV-XX, ed. Jeffrey
Henderson ve ed. emerit. G. P. Goold, Harvard University Press, The Loeb
Classical Library 1998, 1999 ve 2002”dir. İlk Loeb basımı 1927 yılında yapılmış
olan eserin J. C. Rolfe tarafından yazılmış 1925 tarihli önsözünde, ağırlıklı
olarak Hertz ve Hosius’un kullandığı elyazmalarından oluşan metnin esas
alındığı belirtilmektedir.
İÜ Edebiyat Fakültesi’nde bizlere her zaman zor
ama doğru olan yolu gösteren başta Prof. Dr. Bedia Demiriş ve Prof. Dr. Çiğdem
Dürüşken olmak üzere tüm hocalarıma ve desteğini esirgemeyen aileme teşekkür
ediyorum. Bu çeviri, ömür boyu öğrenci kalmayı başarabilenlere adanmıştır.
İstanbul, 2020
Levent Keskin
Önsöz
İnsanlar daha hoş bir bilgi kaynağına ulaşabilsin ve buna ek
olarak çocuklarım günlük işlerine herhangi bir sebeple ara verdiğinde eğlence
kabilinden zihinleri rahatlasın ve dikkatleri biraz dağılsın diye [bu eseri
yazdım]. Öncesinde bu bilgileri nasıl seçip müsvedde notlara döktüysem, şimdi
bu kitabı derlerken de o rastgele sırayı bozmadım. Buna uygun olarak, ister
Grekçe ister Latince olsun elime geçmiş olan her kitaptan ya da duyup da
nakletmeye değer bulduğum her şeyden faydalandım. Ne türde olursa olsun, hoşuma
giden her bilgiyi alıntılayarak kaydediyor; bir bilgi ambarı gibi hatırlamama
yardımcı olsun diye karışık ve gelişigüzel bir şekilde bir kenara koyuyordum.
Ola ki kullanmamı gerektiren bir terim ya da bir kavram, kazara o sıra aklıma
gelmediğinde veya bilgiyi edindiğim kitap o sıra yanımda olmadığında, kolayca
bulup ortaya çıkartabileyim diye. Bundan dolayı, kitabımda yaptığım bölümleme,
dersler ve çeşitli eğitim faaliyetleri sırasında aldığım kısa, düzensiz ve
taslak halindeki notların konu sırasını izlemektedir. Ama dediğim gibi, Attika
Bölgesi’nin uzun kış gecelerinde, bu bilgi ve bulgular üzerinde çalışmaya ve
kendimi eğlendirmeye başladım, ve bundan dolayıdır ki eseri “Attika Geceleri”
olarak isimlendirdim. Grek ya da Latin dilinde, bu tarz eserler yazmış olan
diğer birçok edebiyatçının kitaplarına verdikleri nükteli adlara öykünmeye
kalkmadım. Zira onlar çok çeşitli, çok değişik ve biraz da kafa karıştıran
bilgi ve veri arayıp topladıkları için bu çabalarına uygun gelen muazzam
isimler buldular. Örneğin “Esin Perileri” diyenler oldu, kimisi “Folyo” dedi,
birisi “Tanrıça Athena’nın Giysisi”, bir diğeri “Amaltheia’nın Boynuzu”, bir
diğeri ise “Bal Peteği” dedi. Birkaçı “Çayırlar”, bir kısmı “Kendime Notlar”,
ya da “Klasik Okumalar”, bir kısmı ise “Çiçek Demeti” veya “Derlemeler” demeyi
tercih etti. Bazıları da “Meşale”, “Kanaviçe İşlemeleri”, “Repertuar”, “Helikon
Dağı”, “Çözüm Arayan Konular”, “El Kitabı”, “Referanslar” isimlerini verdiler.
Keza “Hatıra Defteri”, “Denemeler”, “Yan Konular”, “Eğitim Notları” diyenler
oldu. Bunlara ilaveten kimi “Doğa Tarihi”, kimi de “Genel Tarih”, “Muhtelif
Malumat”, “Meyve Sepeti”, “[Akademik] Temalar” gibi adları uygun gördü.
“Kehanetler”, “Ahlâki Mektuplar”, “Araştırma Notları” ya da “Bilgi Dağarcığı”
gibi isimler de çokça kullanıldı. Kulağa hoş gelen, zarif, aynı zamanda gayet
de nükteli daha birçok başlığa rastlanabilir. Bense, çok da özenmeden ve
kayıtsızca diyebileceğim şekilde ve gösterişe de kaçmadan, kış mevsiminde masa
başında dirsek çürüterek sabahladığım günlerden dolayı kendi eserimi “Attika
Geceleri” diye adlandırdım. Diğer tüm yazarlardan, itina ve zarafet bakımından
olduğu kadar kitabımın isminin sadeliğiyle de, geriye düştüm. Bu alıntıları ve
notları yazdığım sırada yürüttüğüm niyet, çoğu yazarlarla aynı değildi. Çünkü
onlar, özellikle de Grek olanlar, mümkün olduğu kadar çok sayıda ve birbirinden
çok farklı konu başlığı altında okumalar yapıp; alba linea tabiriyle
anılan, sınıflamaya özen göstermeyen ve sadece bol malzeme tarayıp bir araya
getiren bir yöntem izliyorlardı. Nitekim bu bilgi yığını içinden, okuması keyif
veren, okunduğunda kültürünüzü arttıran, hatırlandığında da işinize yarayacak
bir ya da birkaç konuyu arayıp bulana kadar zihniniz bitkin düşüyor, yorulup
bıkıyordu. Öte yandan ben, şu Ephesoslu büyük ve saygın adamın doğru olduğuna
inandığım meşhur sözünü aklımdan çıkarmıyordum: “Çok şey biliyor olman seni iyi
bir öğretmen yapmaz.” Bir sürü kaynak arasında dolaşıp kitaplara dalarak,
dinlenme vakitlerimden de çalarak epey bir çaba harcıyor ve yorgun düşüyordum.
Bunların içinden sadece belli miktarda bilgi alıyordum. Bunlar ya hazır ve
işler haldeki dimağları samimi bir öğrenme arzusuna ve yaşamda uygulanabilir
bilgiler üzerine düşünmeye sevk edebilecek çabuk, kolay ve kestirme verilerdi
ya da yaşamın diğer meşguliyetleriyle kafası ve zamanı yoğun insanları, kimi
tabir ve kavramları bilmemenin getirdiği utandırıcı ve zor hallerden kurtaracak
ipuçlarıydı. Öte yandan, bu alıntılarım arasında, sayıca az olmakla birlikte,
içerik olarak zorlu ve zahmetli olanlar da bulunuyor. Gramer ya da diyalektik
veya geometri bilimlerine, ve keza bunlardan da az olmak üzere bazı özellikli
disiplinlere de yer verdim. Augur ve pontifex gibi din
görevlilerinin yetkilerini tanzim eden kanunlar örneğin. Bilmekten bir fayda
gelmeyeceğini ya da anlaşılması zor olduğunu düşündüğümüz için öğrenmekten
kaçındığımız, ama aslında atlamamamız gereken konular. Her ne kadar,
derinlemesine ve teorik büyük bir araştırma yapmamış da olsam, bu gibi
konuların basit özünü anlatmak üzere, bir bakıma ilk hasat gibi ya da özgür
bilimlerden alınacak bir tat gibi bunları sunuyorum. Bir yurttaşa yakışır bir
eğitim almış birinin, konu hakkında bir şey duymamış olmakla ya da hiç ilgilenmemiş
olmakla belki fazla bir şey kaybetmeyeceği ama gene de [öğrenmedikçe] kendini
eksik hissedeceği türde bilgiler. Bundan dolayı, bunca emek verilmiş bu eserde
geçen ilim ve sanatları şimdiye dek öğrenecek kadar zamanı olmuş ve istek
göstermiş okurlar için ricam ve önerim, zaten bildikleri bu şeyleri aşina ve
basit görerek ve küçümseyerek okumamalarıdır. Herkesin gözünden kaçabilecek
kadar bakir bir kültürel alan kalmış olabilir mi ki? Eğitim kurumlarında
sürekli tekrar edilmemiş ya da ders kitaplarından ezberlenmemiş bir konuyu
işleyebilmişsem eğer, bu beni yeterince memnun edecektir. Kitabı okurken
kendilerince çok yeni ve tuhaf gelen bir şeyle karşılaşan okurlar içinse, boş
ve gereksiz eleştirilere ya da ufak ve önemsiz tavsiyelere başvurmadan önce
şunu değerlendirmenin daha insaflı olduğunu düşünüyorum. Bu kitap, kaynak
yönünden yetersiz çalışmaları besleyecek, durgun zihinleri şenlendirecek ve
destekleyecek bir içeriğe sahip midir; ya da öz ve nitelik olarak insan ruhunu
daha canlı, hafızasını daha işlek, konuşma becerisini daha ustalıklı, sohbetini
daha sahici yapacak ve boş zaman eğlencelerinden aldığı keyfi arttıracak
özellikte midir? Gene de, fazlasıyla müphem görünen ya da açık seçik
anlatılmamış mevzular için okurlara önerimi tekrarlamak gerekirse, bunların
didaktik bir gaye ile değil ama genel bir fikir vermek için yazıldığını dikkate
alsınlar. Arzu ettikleri takdirde, sunduğum bilgilerin yol göstericiliğiyle ve
buldukları başka kitaplar ya da bilim adamları yardımıyla, konu takibi
yapabilirler. Buna rağmen eleştiride hâlâ ısrar eden olursa, bir cesaret, benim
alıntılarını yaptığım kitapların yazarlarına dönsünler. Başka kitaplarda aynı
konu üzerinde farklı bilgilere rastlayanlar olursa da, hemen telaş yapmasınlar.
Benim referans aldığım yazarların yetkinliklerini ölçsünler, olguları muhakeme
etsinler. Başka bir deyişle, sık sık okumaktan, merak etmekten, yazmaktan,
yorumlamaktan zevk almayan ve çaba harcamayan, bu uğurda gecelemeyen, aynı
sanat dalındaki meslektaşlarıyla rekabete ve mücadeleye girişerek kendisini
geliştirmeyen ama tamamen rutin işlerle ve günlük meselelerle zaman geçiren
insanların benim kitabımdan uzak durmaları ve kendilerine başka bir eğlence
bulmaları kesinlikle en iyi çözüm olacaktır. Bir atasözümüzün dediği gibi: “Lir
sesi karganın, güzel kokulu fesleğen de domuzun neyine?” Ayrıca, bazı yarı
aydınların sinsilik ve kıskançlıklarına muhatap olur da canım sıkılırsa diye,
Aristophanes’in bir koro şarkısından küçük bir alıntı paylaşacağım. Bu nüktedan
adamın, tiyatro oyunlarını izleyecek olanlara hatırlattığı kuralı, böylece ben
de okurlarıma bildireceğim. Kısacası, şiir ve şakadan anlamayan cahil ve
saygısız adamlar bu kitabı almasınlar da, ilgilenmesinler de. İçindeki
ilkelerle birlikte, bahsetmiş olduğum dizeler şunlardır:
Orada
sessizce oturup koromuzdan uzak kalsın,
Gizemlerimizin dilini bilmeyenler,
Kalplerini temiz tutmamış olanlar,
Ve de saygın Esin Perilerimizin kutsal törenlerini seyretmemiş ve orada dans
etmemiş olanlar…
İşte böylelerine tembih
ediyorum, bir daha söylüyorum, tekrar tekrar söylüyorum,
Ritüellerimizden uzak durun.
Cemiyetimize ve sevincimize katılmaya ehil olanlar ise,
Sizler terennüme ve gece boyu sürecek raksımıza başlayın hadi!
Bugün itibarıyla yirmi ruloyu tamamlamış durumdayım. Tanrılar bana
ömür verdiği sürece, ailemi geçindirip çocuklarımın da eğitimini sağlamaktan
geriye kalan zaman boyunca, bulduğum her fırsat ve boşlukta, kendimi bu tür kısa
ve keyifli not ve kayıtlar tutmaya ve bilgiler derlemeye vakfedeceğim.
Böylelikle yazdığım ciltlerin sayısı, tanrıların da yardımıyla, ömrüm
elverdiğince, az ya da çok artacaktır. Bana bahşedilecek yaşamın, yazmaya ve
yorumlamaya gücümün yettiğinden fazla olmasını dilemiyorum. Her bir bölümün
başında bulunan özet başlıklarını ayrıca toplu olarak her kitabın başına da
koydum. Böylece çabuk biçimde hangi kitapta hangi bilginin aranıp
bulunabileceğini gösteriyorum.
Aulus Gellius
Tahminen 123-169 yılları arasında yaşamıştır. Latin edebiyatının Gümüş Çağı temsilcilerindendir. Roma’da doğmuştur. Samniumlu soylu ve varlıklı bir aileden gelir. İyi bir eğitimin ardından 143 yılında felsefe öğrenme amacıyla Atina’ya gider. Attika bölgesinde ikamet ettiği bu dönemde (en az bir yıl geçirdiği varsayılır) boş kalan zamanlarını serbest okumayla ve özellikle Roma’da görmediği kitapları inceleyip notlar almakla değerlendirir. Bu uğraşısını ülkesine döndüğünde de hukuk mesleğiyle birlikte sürdürür. Sonuç olarak yirmi kitaplık büyük bir derleme eser olan Noctes Atticae (Attika Geceleri) ortaya çıkar. Yazarın bilinen tek eseridir. Eserinde İmparator Hadrianus’tan hayranlıkla söz eder. Yazış stili zaman zaman bulanık olup, ifadelerinde eski ve alışılmadık sözcük ve tabirlere de yer verir. Cicero ve Vergilius’u özellikle takdir eder. Âni ölümünün sebebi bilinmemektedir. Nükteli, hoşgörülü tabiatıyla ve entelektüel merakıyla dikkat çeken bir yazardır.
Levent Keskin
1987 yılında ODTÜ İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Özel sektörde çalıştı. 2003-2007 yılları arasında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri, Latin Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde lisans programını bitirdi. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2010 yılında “Sürgün Sonrası Eserlerinde Ovidius’un Ruh Hali ve İmparator Augustus ile Çatışması” tezi ile yüksek lisans, 2015 yılında “Urbanitas’ı Anlamada Petronius’un Satyricon’u Üzerine Bir Karakter Çözümlemesi” tezi ile de doktora programlarını tamamladı. 2018 yılında “Genç Plinius’un Mektupları” (Epistulae I-IV) çevirisi Doğu Batı tarafından yayımlandı.