İyinin ve Kötünün Ötesinde
- 160,00 TL
-
112,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Nietzsche’nin 1886 yılında yazdığı İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı eseri, zamanın çok ötesine geçebilmiş, yeni bir bakış açısının ürünüdür. Çeşitli sembollerle ve edebî bir üslupla, bir dağın tepesinde, -Böyle Buyurdu Zerdüşt-, birbirleriyle örülen konular, bu sefer tamamlayıcı nitelikteki bu başyapıtta yeryüzüne iner; daha açık, ayrıntılı ve eleştirel bir üsluba kavuşur.
Nietzsche daima gelecekte kendisini keşfedecek okurlar için yazdığını söyler. Bu yüzden “uyarıcı” çağrısıyla modernitenin ilk kapsamlı eleştirisi ona aittir. Nietzsche geleneksel Batı düşüncesindeki Tanrı, hakikat, iyi ve kötü gibi kavramları tersine çevirirken uygarlığın altında yatan karanlık tortuları, habis ruhları ve kendine güvenli limanlar bulmaya çalışan filozofları deyim yerindeyse yerden yere vurur. Nietzsche, kendisinden önceki ve çağdaşı olan filozofları ahlâk felsefesi çerçevesinde dogmatik ön kabullerle fikir yürüttüklerini ve dolayısıyla eleştirel bir bakış açısından yoksun olduklarını belirtir. Ahlâk düşüncesi diye benimsediğimiz şey esasen bir “köle ahlâkı”dır. O, iyi ve kötü kavramlarını metafiziksel bir yaklaşımla tanımlamaz, aksine ironi ve neşesiyle, içtenliği ve felsefi derinliğiyle içinde bulunduğumuz gerçeklere ve insan doğasına odaklanır.
Nietzsche bu eserinde geleneksel kalıpların tümüyle karşısında konumunu alırken zamanı aşan yönüyle yeni bir tür filozof neslinin ortaya çıkması için vaktin artık tamam olduğunu haykırır.
- Yazar: Friedrich Nietzsche
- Kitabın Başlığı: İyinin ve Kötünün Ötesinde
- Almanca Özgün Metin: Jenseits von Gut und Böse
- Almancadan Çeviren: Gözde Türker
- Yayına Hazırlayanlar: Taşkın Takış - Ufuk Coşkun
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 353; Felsefe- 93
- Basım Bilgileri: 1. Basım: Haziran 2022
- Sayfa Sayısı: 258
- ISBN: 978-625-8123-08-1
- Boyutları: 13,5 x 21
Önsöz
I. Filozofların
Önyargıları Üzerine
II. Özgür Tin
III. Dinî Mahiyet
IV. Aforizmalar
ve Ara Nağmeler
V. Ahlâkın Doğal
Tarihi Üzerine
VI. Biz Aydınlar
VII. Erdemlerimiz
VIII. Halklar ve Vatanlar
IX. Soylu Olan
Nedir?
Yüksek Dağlardan Bir Şarkı
Önsöz
Farz edelim ki hakikat dişidir, peki nasıl?
Dogmacı olduklarında tüm filozofların kadınları anlamadığına, şimdiye dek
hakikate ulaşmak için takındıkları korkunç ciddiyetin, acemice sergiledikleri
sırnaşıklığın, bir kadını kazanmak için niteliksiz ve yakışıksız bir yol
olduğuna dair şüphenin temelinde hiçbir şey yok mudur? Kuşkusuz kadın hiçbir
zaman kazanılmak istememiştir ve bugün her türlü dogmatik düşünce mahzun, boynu
bükük bir haldedir. Tabii ortada hâlâ dogmatik bir düşünce varsa! Bir de bütün
dogmatik düşüncelerin ayağa düştüğünü, yerlerde süründüğünü, hattâ ve hattâ
hepsinin son nefesini vermek üzere olduğunu söyleyen alaycı tipler var.
Aslında felsefenin içindeki dogmatikleştirici unsurların, her ne kadar önemli,
kesin ve değişmez görünseler de, esasen her birinin övgüye değer bir çocukluk
ve acemilikten oluştuğuna dair umut beslemek için gayet mantıklı sebeplerimiz
olduğunu söyleyebiliriz. Belki de insanın, dogmatiklerin şimdiye dek meydana
getirdikleri gibi yüce ve mutlak bir felsefenin yapıtaşını oluşturmak için
gerçekten neyin yeterli olduğunu tekrar tekrar anlamasının zamanı gelmiştir:
bunun için gerekli olan, ezelden gelen, halk arasında yaygın herhangi bir batıl
inanç (mesela bugün hâlâ saçmalığından bir şey kaybetmeyen özne ve ben
inancının kendini ruh inancı olarak gösterdiği bir batıl inanç), herhangi bir
söz oyunu, dilbilgisel bir yanıltmaca veya çok öznel, kişisel, insani, insancıl
olguların cüretkârca genellenmesidir. Umudumuz, dogmatik felsefenin yalnızca,
binlerce yıl sonra yerine getirilecek bir vaat olduğu yönündedir; tıpkı eski
zamanlarda astrolojinin de böyle olması gibi. Astroloji için verilen emek,
harcanan para, ortaya koyulan zekâ ve gösterilen sabır daha önce hiçbir önemli
bilim uğruna verilmemiş, harcanmamış, ortaya konmamış ve gösterilmemiştir. Asya
ve Mısır’daki görkemli mimariyi, astrolojiye ve onun bu yerlerdeki doğa-üstü
temsillerine borçluyuz. Sonu gelmez taleplerle insanın içine işlemesi için
bütün büyük şeylerin önce dehşet verici, devasa maskelerin arkasında yeryüzünü
dolaşmaları gerekir: dogmatik felsefe de böyle bir maskedir işte; tıpkı
Asya’daki Vedanta felsefesi, Avrupa’daki Platonculuk gibi. Bunlara karşı
nankörlük etmeyelim tabii ama şimdiye kadar görülen en kötü, en kalıcı ve en
tehlikeli yanılgının dogmatiklerin yanılgısı olduğunu da söylemek gerekir; ki
bu da Platon’un saf tini ve kendinde iyiliği keşfetmesi ile başlar. Şimdi bu
tehlike geçtiğine, Avrupa bu kâbustan uyandığına ve nihayet rahat bir uyku
uyuyabileceğine göre bizler, görevi yalnız uyanık kalmak olan bizler, bu
yanılgıya karşı verilen mücadele ile beslenen mukavemetin varisleriyiz. Tinden
ve iyilikten Platon’un yaptığı gibi bahsetmek her şeyden önce gerçekliği
alaşağı etmek ve hayatın en temel gerekliliği olan Perspektivizmi bile
inkâr etmek anlamına gelir; bir doktor pekâlâ şöyle bir soru sorabilir:
“Platon, eski zamanların yetiştirdiği en güzel insan bu hastalığı nasıl kaptı?
Yoksa bunu ona uğursuz Sokrates mi bulaştırdı? Gençlere bu belayı bulaştıran
Sokrates miydi? İçtiği baldıran zehrini hak etmiş miydi o zaman?” Fakat
Platon’a karşı verilen mücadele, ya da basitçe ve halk dilinde söyleyecek
olursak, Hıristiyan kilisesinin baskısına karşı verilen mücadele –çünkü
Hıristiyanlık “halk” için Platonculuktur– Avrupa’da daha önce eşi benzeri
görülmemiş tinsel bir gerilim yarattı: öyle ki, böylesine gerilmiş bir yayla en
uzaktaki hedefleri dahi vurabiliriz. Tabii Avrupa insanı bu gerilimi bir
sıkıntı olarak algıladı ve büyük bir girişimle iki kez onu yok etmeye çalıştı;
bunun için ilkin Cizvitlik, sonra da demokratik aydınlanma yolunu denedi; ki bu
aydınlanma aslında basın özgürlüğü ve bu sayede gazetelerin okunması ile tinin
kendisini öyle kolayca sıkıntı içinde bulmamasını sağlayabilirdi. (Barutu
Almanlar buldu – takdire şayan! Ama sonra durumu eşitlediler – ilk matbaayı da
onlar kurdu.) Fakat bizler, ne Cizvit ne demokrat ne de yeterince Alman olmayan
bizler, biz iyi Avrupalılar, özgür, çok özgür tinler – biz hâlâ tinin ihtiyacı
olan şeyi ve yaydaki o gerilimi olduğu gibi hissediyoruz. Hattâ kim bilir,
belki pusulamız da var, amacımız da. Ve hedefimiz de…
Sils-Maria, Oberengadin
Haziran 1885
Friedrich Wilhelm Nietzsche
(1844-1900)
Alman filozof, filolog ve kültür eleştirmeni. Çoğu çevrelerce Avrupa’nın en büyük düşünürü olarak kabul edilir. Yazdığı eserler zamana meydan
okumuş ve 21. yüzyıl dâhil tüm zamanların en çok alıntı yapılan filozofu olmuştur. 1844 yılında Leipzig yakınlarında Röcker kasabasında dünyaya gelir. Bonn Üniversitesi’nde filoloji ve
ilahiyat eğitimi alır. Henüz yirmi dört yaşındayken Basel Üniversitesi’nde klasik filoloji
kürsüsüne en genç kişi olarak atanır. Gençlik yıllarında Schopenhauer ve Wagner’in etkisi altındadır. Yaşamı boyunca felsefenin daima temellerine inmeye çalışır. Belki de bu yüzden
Wagner dâhil, üniversite çevreleriyle, birçok dostuyla sürekli bir gerilim
içindedir. Bu kopuşun bedelini derin yalnızlığıyla ödeyecektir Nietzsche. Yaşamının ilerleyen yıllarında Basel’den aldığı emekli maaşıyla geçinen Nietzsche, sağlığına yararlı iklimleri bulmak için Fransa, İtalya ve İsviçre’de seyahat eder. Büyük yapıtlarının bir kısmını buralarda kaleme alır. Onun eserleri çağına tümden bir karşı çıkış olarak yorumlanabilir. Düşünceleri ve üslubuyla varoluşçuluktan psikanalize, sanattan felsefenin her sahasına derin izler bırakmıştır. Aforizmaları, karşıt kavramları ve ironisiyle düşünce tarihini taçlandırmıştır. Çok az düşünür, yazar ve sanatçı onun kadar özgün olmayı başarabilmiştir. Nietzsche her zaman yeniden okunmuş ve yeniden değerlendirilmiştir.
Gözde Türker
2014 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi
İngilizce-Almanca Mütercim Tercümanlık bölümünü kazandı ve 2019 yılında bu
bölümden başarıyla mezun oldu. Öğrencilik yıllarında edebî metin çevirisine
yöneldi ve ilk çevirisi mezun olduktan hemen sonra yayımlandı. Friedrich
Nietzsche’nin Almancadan Türkçeye kazandırdığı Der Antichrist isimli
eseri, Deccal: Hıristiyanlığa Sövgü başlığıyla 2020 yılında Doğu Batı
Yayınları’ndan çıktı. Halen çeviri faaliyetlerine devam etmektedir.