Dünyada Osmanlı Tarih Yazımı - I
- 310,00 TL
-
217,00 TL
- Stok Durumu: Stokta var
- 24 Saatte Kargoda
Çok değil, yüz yıl kadar önce Türkiye’de tarihçiler Osmanlı tarihinin yazılmadığını iddia ediyorlardı. Daha doğrusu bu iddialar Osmanlı tarihinin çağdaş yöntemlerle yazılmadığı üzerineydi. Henüz modern tarih düşüncesi ve araştırmalarının başında olan tarihçiliğimiz için her iki iddianın da doğruluk payı vardı. Oysa bu durum kendilerinden öncekiler tarafından da fark edilmişti. Hanedan tarihi ve vakanüvislerin yazdıklarının dışında Osmanlı tarihi farklı cepheleriyle ele alınmamıştı. Osmanlı tarihini geniş kaynak kullanarak bütünüyle ele alan ilk örneği yabancılar verdiler. Joseph von Hammer-Purstgall bunların başında gelmektedir.
Dünyada Türk tarihçiliği başlığı altında Osmanlı tarihi araştırmalarının yanı sıra Türk tarihinin diğer safhalarını içeren kayda değer yayınlar yapılmıştır. Bu çalışmanın ilgi odağı doğrudan Osmanlı tarihyazımı olarak seçildi. Sorularımız Osmanlı araştırmalarının yürütüldüğü ülkelerde Osmanlı tarihine ilginin başlaması, yükselişi, düşüşü veya Osmanlı tarihinin bir parçası olmasına rağmen bazı ülkelerde yeterli ilgiyi neden görmediği üzerinde şekillendi. Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkeleri Osmanlı Devleti ile iç içe geçen tarihlerine rağmen birçoğunun tarih araştırmalarında Osmanlı Tarihi kayda değer bir yere sahip değildir. Bu çalışmada bunun nedenlerinin yanı sıra dünyadaki çeşitli ülkelerin Osmanlı Tarihini nasıl bir perspektifte aldıkları ortaya konulacaktır. Bu ilk ciltte Rusya, Fransa, Almanya, Avusturya, Macaristan, Hollanda, İtalya, Yunanistan, İsveç, Bulgaristan ve Arap ülkeleri odak noktası kılınarak bu soru yanıtlanmaya çalışılmıştır.
- Editörler: Ahmet Özcan, Özhan Kapıcı, Yalçın Murgul
- Kitabın Başlığı: Dünyada Osmanlı Tarih Yazımı - I
- Kapak Tasarımı: Harun Ak
- Kapak Resmi: Gentile ve Giovanni Bellini, St. Mark’ın İskenderiye’de Vaazı (detay), 1504-1507.
- Dizi Bilgisi: Doğu Batı Yayınları - 289; Tarih Dizisi - 37
- Basım Bilgileri: 1. Basım / Kasım 2020
- Sayfa Sayısı: 487
- ISBN: 978-625-7030-41-0
- Boyutları: 13,5 x 21
Osmanlı Tarihyazımı ve Dünyada Osmanlı Tarihyazımı Kitabı Üzerine
Kısa Bir Değerlendirme
Ahmet Özcan
Çarlık Rusyası’nda Osmanlı Tarihçiliği: Bir Şarkiyat Disiplininin
Doğuşu ve Gelişimi Hakkında Historiyografik Bir Perspektif
Özhan Kapıcı
Rusya’da Sovyet Dönemi Osmanlı Tarihçiliği
Tibet Abak
Korku ve Merak Arasında: İtalyanların Dünyasında Osmanlı Devleti
(1453-1688)
Güner Doğan
Yunanistan’da Osmanlı Tarihçiliği
Filiz Yaşar
Kronolojik Perspektiften Yeniçağ Avusturyası’nda Üretilen Osmanlı
Tarihi Çalışmalarının Değerlendirilmesi
Tuğba İsmailoğlu Kacır
Diplomasi Oryantalizm ve Alman Tarihyazımında Osmanlı Devleti
Remzi Avcı
Macaristan’da Çağdaş Osmanlı Tarihçiliğinin Gelişimi ve
Günümüzdeki Durumu
Emre Saral
Bulgar Tarihyazımında Osmanlı Tarihi
Nagehan Üstündağ Özdemir
Kırım Savaşı’ndan Önce Fransa’daki Osmanlı Çalışmaları Üzerine
Bibliyografik Çerçeve Denemesi
Güneş Işıksel
Hollanda’da Osmanlı Çalışmalarının Tarihi
Cumhur Bekar
Arap Tarihyazımı
Ali Çapar
İsveç’te Osmanlı Tarihçileri
Mahmut Halef Cevrioğlu
Osmanlı Tarihyazımı ve Dünyada Osmanlı Tarihyazımı Kitabı Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
Ahmet Özcan
Çok değil, yüz yıl kadar önce Türkiye’de tarihçiler Osmanlı
tarihinin yazılmadığını iddia ediyorlardı. Daha doğrusu bu iddialar Osmanlı
tarihinin çağdaş yöntemlerle yazılmadığı üzerineydi. Henüz modern tarih
düşüncesi ve araştırmalarının başında olan tarihçiliğimiz için her iki iddianın
da doğruluk payı vardı. Oysa bu durum kendilerinden öncekiler tarafından da
fark edilmişti. Hanedan tarihi ve vakanüvislerin yazdıklarının dışında Osmanlı
tarihi farklı cepheleriyle ele alınmamıştı. Osmanlı tarihini geniş kaynak
kullanarak bütünüyle ele alan ilk örneğini yabancılar verdiler. Joseph von
Hammer-Purstgall bunların başında gelmektedir. Çok geçmedi Encümen-i Daniş
tarih yazma işini Ahmed Cevdet Paşa’ya havale etti. Ahmed Cevdet sınırlı, fakat
o günkü devletin yakın tarihi açısından önemli bir dönemi kendisinden
öncekilerden fark edilecek bir nitelikte ele aldı. Osmanlılar için yabancı
tarihler ise büyük ölçüde uzak kalınmış bir konuydu. Avrupa’da matbaanın icadı
ve aydınlanma sonrasında sel gibi gelen yayın her alanı sarmıştı. Avrupa
keşfettiği dünyayı yazıya dökerken Batının Osmanlı dünyasında yeniden inşası bu
yazılanların taklidiyle olacaktı. Medeniyet tarihi ve tarih-i umumi yazmak
bütüncül bir Osmanlı tarihi yazmaktan daha kolaydı. Entelektüel faaliyetin ana
dili olarak görülen Fransızca bilgisi tercüme yollu eserlerden istifadeyi
kolaylaştırmıştı, fakat Osmanlı tarihi bütün safhalarıyla ele alınacak kadar
üzerinde durulmuş bir alan değildi. Namık Kemal’in Osmanlı Tarihi
denemesi vatan ve millet kavramlarının içerisini dolduracak malzemenin
arayışıydı. Edebiyatla tarih henüz iç içeydi. Tarihî romanın vatan ve millet
inşasındaki gücünü kullanma yoluna gittiğinde bu tür romanın kaynağını tarihte
aramak gerekiyordu. Tarihî roman yazımının öncüsü sayılan İskoç edebiyatçı
Walter Scoot tarihî romanın gücünü keşfettiğinde İngiltere tarihini ayrıntılı
olarak inceleyebileceği yeterince külliyat oluşmuştu, Namık Kemal bu şansa
sahip değildi. Osmanlı Tarih metinleri onun işine yarayacak bir sayıda ve
bütünlükte değildi. Gene de bir Osmanlı tarihi yazma denemesi oldu, fakat
ortaya çıkan eser çabuk unutuldu. Kurumsal tarihçiliği başlatan selefleri
arasında doğrudan tarihçi olarak tanınanlar tarih yazmanın zorluğunu işin içine
girdikçe anladılar. Tarih-i Osmanî Encümeni ele avuca gelir aklın sınırlarına
sığar bir Osmanlı Tarihi yazmanın peşine düştü. Ortaya çıkan eserin bugün adını
dahi bilen kalmadı, encümen dışındakilerin eleştirileri bir yana kendileri bile
memnun değildiler. Osmanlı tarihini bütün yönleriyle yazmak başka bahara kaldı.
Edinilen bütün tecrübe geleceğin hazırlanmasına katkı sağlıyordu. Türk tarihi
Osmanlı’dan ibaret değildi. Daha kapsamlı bir tarihin cüzüydü. 20. yüzyılın ilk
çeyreğinde kurumsal tarih çalışmaları henüz üniversiteler bünyesine girmemişti.
Daha doğrusu tek üniversite Darülfünun’du. Edebiyat Fakültesi ve bir süre sonra
açılacak tarih şubesi dışında ayrı bir disiplin olarak tarih öğretimi yapılan
yer de yoktu. II. Meşrutiyet dönemiyle başlayan süreçte dernekler ve enstitü
tarzı kuruluşlar yaptıkları yayınlarla tarih araştırmalarına merkezlik edecek
birlikteliği sağlamıştı. Dergi, Cemil Meriç’in deyimiyle “hür fikrin kalesi”
gibi hür akademinin de kalesiydi. Tarih-i Osmanî Encümeni’nin selefi Türk Tarih
Kurumu, yayıncılık ve düzenli kongre dışındaki sınırlarını günümüzde
genişletmeye çalışıyor, fakat hâlâ bir yayınevi hüviyetini aşamamış durumda.
Kaynak ve külliyatlı eserlere kucak açması gerekirken küçük çapta bir
yayıncılık çok daha kolaylık sağlıyor. Bu alanda girdiği yarışı maddi
üstünlüğüne rağmen sürdürebilme şansına sahip olmadığı gibi kendisiyle
yarışılmayacak alanlara kucak açması konusunda ısrarcı olsa da Osmanlı tarihi
yayıncılığına katkısı büyük. Devlet kurumlarıyla beliren tarih yayıncılığı
artık onlarca özel yayınevinin faaliyet alanında ağırlığı Osmanlı tarihi olan
eserlerle besleniyor. Yüzlerce akademik ve popüler dergi tarihe dair yayın
yapıyor. Yapılan yayınların büyük bir kısmı Osmanlı tarihiyle ilgili ve Türkiye
merkezli tarih çevreye doğru gittikçe genişliyor. Her ülke öncelikle kendi
siyasal ve tarihsel coğrafyasının sınırlarındaki tarihten sorumludur. Tarih
bölümleri de önceliği milli tarihlere vermiştir. Günümüzde Türkiye’de iki yüz
kadar tarih bölümü var. Bu neyin göstergesi? Tarihi sevmenin mi, kolay okumanın
mı, tarihe dair üretimin çokluğunun mu? Üzerinde ayrıca durmak gerekiyor ama
lisans ve lisansüstü müfredatı Osmanlı tarihi ağırlıklı ve teknik altyapı
mecburi ders olan Osmanlıca ile kuruluyor. Üniversitelerdeki tarih bölümü
fazlalığının esas olarak öğretime odaklanması açık olduğu gibi bir bakıma sınav
sonucunda en kolay girilebilecek bölümlerden birinde istihdam kavramının
iktisadi anlamının dışında sosyal anlamı olan bir “öğrenci istihdamı”
yaratılmış oluyor. Üniversitelerde kariyer işi akademisyene “kaç puanlıksın”
şeklinde sorularla karşılaşacağı hürlükte bir alan bırakmış. Üniversite
bünyelerinde bulunan karikatürize edilmiş araştırma merkezleri, enstitü
kavramıyla sağlıklı ilişki kuramamış yapılarına rağmen Osmanlı tarihçiliğinin geldiği
noktada her gün sevindirici eserler ortaya çıkmaktadır. Zamanın ruhuyla
bağdaşmayan merkez-taşra ayırımlarına rağmen taşradaki birçok üniversitede
Osmanlı tarihçiliği kayda değer ürünler veriyor. Devlet merkezli tarihten
insana dair her konunun ele alındığı tezler, makaleler, kitaplar yazılıyor. Yüz
sene önce biz de müverrihler adıyla küçümsenerek yapılan konuşmalardaki
şikâyetler konusunda haklı kısımları dışında değişen bir şey yok, yüz sene önce
tarihçilere yöneltilen yerli yersiz eleştirilerin bir kısmı hâlâ devam ediyor.
Çağ sistemlerinin boyunduruğu altındaki Yüksek öğretim sistemimizde Osmanlı
tarihi uzmanlığı sadece Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti adlı anabilim
dalıyla uzmanlık alanı olarak görünmektedir. Bu anabilim dalının YÖK tarafından
öncelikli alan olarak tanınması dikkat çeken bir gelişmedir. Bu konuda
söylenebilecek son sözümüz tefekkürün tarih araştırmalarında ve tarihçiliğimiz
üzerine yapılan konuşmalarda, yazılarda yeterince yer bulamadığı üzerinedir.
Türkiye’de işler böyleyken Osmanlı
tarihçiliğinin gelişiminde az sayıdaki kürsü, merkez ve enstitü ile başta Batı
olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında yapılanların katkısı oldukça fazla.
Bizdekinden farklı olarak üniversite bünyesinde veya dışında merkez ve
enstitüler bilimsel çalışmaların merkezi olarak görülmüş. Yapılan çalışmalar
büyük ölçüde Türkçeye çevrilirken, yabancı Osmanlı tarihçileri Türk
tarihçilerinin hayranlık beslediği yazarlar olmaya devam ediyor. Öyle ki
günümüzde başta Amerika olmak üzere Türkiye kökenli Osmanlı tarihçileri için
dahi akademik anlamda büyük fırsatlar bu ülkelerde doğmuş. Batıda uzun süre
önce başlayan Osmanlı tarihyazımı Türk akademilerinin kuruluşuna da katkı
sağlamıştır.
Dünyada Türk tarihçiliği başlığı altında
Osmanlı tarihi araştırmalarının yanısıra Türk tarihinin diğer safhalarını
içeren kayda değer yayınlar yapılmıştır. Bu çalışma ilgi odağını doğrudan
Osmanlı tarihyazımı olarak seçti. Sorularımız Osmanlı araştırmalarının
yürütüldüğü ülkelerde Osmanlı tarihine ilginin başlaması, yükselişi, düşüşü
veya Osmanlı tarihinin bir parçası olmasına rağmen yeterli ilgiyi neden görmediği
üzerinde şekillendi. Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu, Kuzey Afrika,
Osmanlı tarihiyle iç içe geçmesine rağmen bugün dahi bazı ülkelerin tarih
araştırmalarında kayda değer bir yere sahip değiller. Japonya’nın ilgisini
çeken Osmanlı tarihi neden Türk Dünyasında bir değer olarak görülmemiş, lisans
ders programlarına bile lütfen girmiş veya girememiştir? Oğuzların temsilcisi
olan Azerbaycan ve Türkmenistan gibi ülkelerin Oğuzların kurduğu bu devlete
ilgileri neden zayıftır? Bu soruların bir kısmı ilgili ülkelerdeki Osmanlı
tarihyazımı çalışmalarıyla cevaplanmaya çalışılacaktır.
Kitabımız birden fazla cilt olacaktır. İlk
cildi Avrupa’da Osmanlı tarihyazımı ağırlıklı olmuştur. Bu ciltte bulunan Arap
tarihyazımı ise bazı Arap ülkelerini genel bakışla ele almıştır. Araplık
siyasi, coğrafi kültürel olarak tek bir çatı altında toplanmayacak kadar
farklılıklara sahiptir. Arap ülkeleri ortak tarihi tecrübeleri kadar farklı
tecrübeye de sahiptir. Diğer ciltlerde Arap ülkelerinden eksik kalanlarla
ilgili yazılara yer verilecektir. Yazarlarımız ele aldıkları ülkenin diline
hâkim oldukları gibi bu ülkelerin arşiv ve kütüphanelerini de tanımışlar, bu
ülkelerde az veya çok yaşamışlardır. Bazı ülkelerdeki Osmanlı tarihi
çalışmaları iki bölüm halinde incelenecektir. Geleneksel ve modern tarihyazımı
çerçevesinde ele alınan ve alınacak bütün yazılarımız tabii ki eleştiriye
açıktır. Bütün genellemeler, genel bakışlar ve uzun süreç içerisinde ele alınan
olguların karşılaşacağı zaaflar bu çalışma için de geçerli olabilir. Bazı
ülkelerin ele alınmayan geleneksel ve akademik tarihyazımının başlangıcıyla
ilişkilendirdiğimiz dönemlerinden eksik kalanlar diğer ciltlerde konu
edilecektir.